Yolcu Günlükleri – Mehmet UHRİ

Meğer yamuk durasım varmış.

Miskinliğim yüzünden tembelliğe zaman ayırma çabasıyla telaş içinde geçen yoğun iş ortamına, sağlık sorunum nedeniyle 6 ay kadar ara vermek zorunda kalmıştım.

Bütün o üstlendiğim kimlikleri bir yana bırakıp “hasta” kimliği ile neredeyse hiçbir “iş” yapmadan zaman geçirmem gerekiyordu. Bir tür özgürlük alanı gibi görülebilecek bu duruma adapte olmada hayli zorlanıyordum.    

Arzulayıp peşine düştüğüm tembelliği kucağımda bulmuş olmanın şaşkınlığını kısa sürede atıp “iyi de şimdi ne olacak?” sorusuyla baş başa kalmıştım. Her gün diğerini tekrar eden güne uyanmak, kendinle meşgul olmak ve dahası onca telaş arasında uzunca bir süredir varlığını görmezden geldiğin “kendine” bakmak hiç kolay değildi.

İçeride bıraktığın boşluğu dışarıdaki uğraşlarla doldurma çabasıyla geçen koca bir ömür sorgulanmayı hak ediyordu etmesine de Zizek’in dediği gibi fazla sorgulanmaya da gelmiyordu.

İşte böyle bir ruh ikliminde ortaokul yıllarımdan eski bir dostumun önerisi ile önce Club House uygulamasını, sonra da uygulama içinde tesadüfen bir araya gelmiş “yamuk duruş” ekibini keşfettim.

Günün geceye döndüğü uzun yaz akşamlarında yürüyüş yapıp odada konuşulanları dinliyordum. Yamuk duruş odasında ise üzerinde uzlaşıldığı düşünülen soyut kavramlar tek tek ele alınıp iki saat boyunca konuşuluyordu. En basit soyut kavram üzerinde bile aslında birbirimizi anlamakta ve uzlaşmakta ne denli zorlandığımızı tüm katılımcılar gibi ben de hayretle fark ediyordum.

Bildiğimi veya üzerinde konuşabileceğimi düşündüğüm konularda el kaldırıp tartışanlar arasına katıldıkça ekibin neden “yamuk duruş” ismini seçtiğini daha iyi anlamaya başladım. Moderatörden gelen incelikli sorular, içinde olduğumuz evcil algılar dünyasından çıkıp tartışılmakta olan soyut kavrama biraz “yamuk” bakmayı gerektiriyordu.

Başlangıçta basitçe açıklanabileceğini düşündüğüm kavram hakkında gecenin sonunda benimle birlikte pek çok katılımcının fikirleri de değişmiş oluyordu.

Kavram konusunda uzlaşı sağlanamasa da uzlaşılamayan veya farklı anlaşılan yönlerinin farkına varıyorduk.

Aynı kavrama hem olumlu hem de olumsuz anlamlar yükleyen pek çok insanın uzlaşamadığı ve kolay kolay da uzlaşılamayacağı konusunda barış içinde hemfikir olabileceğine biraz da hayretle şahit oluyordum.

Demek böyle de olabiliyormuş diye düşünmeye başlamıştım.

Her oturumda tek tek ele alınan soyut kavram ve arkasında yatan değişkenliği görmemiz ileride o kavramı tüm derinliği ile özenle kullanma anlamında düşünsel zenginlik de yaratıyordu.

Tüm bu yaşananlar inanılır gibi değildi.

Gerçekte hiç olmayan bir oda hayal ediyor, kimliklerimizi dışarıda bırakıp ön isimlerimizi taşıyan küçük bir resim ve seslerimizle hiyerarşi barındırmayan sanal bir ortamda hasbıhal ediyorduk.

Katılımcılar arasında hiyerarşi olmaması ve ses kaydı alınmaması söylemde özgürlük hissi yaratıyor gün içinde taşıdığımız kimliklerden sıyrılıp kendimiz oluveriyor ve delikanlılık yıllarından pek çoğumuzun hatırlayacağı gibi içimizden geldiği gibi konuşuyorduk.

Söz verme sırasını belirleyen bir yönetici olsa da “umarım keyfiniz yerinde, her şey yolundadır. Kavram hakkında ne söylemek istersiniz?” şeklinde başlayan kalıp ifadenin ötesine geçmeden konuşmacıları düşüncelerini özgürce ifadeye davet etmesi, bir diğerinin kafasının sürekli karışık olması veya kıdemli moderatörlerden birinin işimizin kolay olmadığını ifade eden ve yardım ister gibi sıkıntılı ses tonu ile söze başlaması konuşmacıları da çözüm arayışının içine itiveriyordu. Sol yanağı gamzeli diğer bir ekip üyesi ise konuşulanlar hakkında kısa notlar alıyordu.    

Farklı coğrafyalardan konuşmacılar sadece küçük bir resim ve sesten ibaret halleriyle katılıyordu. Yukarıda açıkladığıma benzer özellikler dışında kimse kimseyi tanımıyordu.

Bir süre sonra konuşmacılar arasında fazla didaktik kaldığımı fark ederek odanın büyüsü bozulmasın diye dinleyici kalmaya çabalarken kendimi “yamuk duruş” odasını oluşturup yönlendiren ekibin içinde buluverdim.

Oturup kendi aralarında karar almış aksatmadan yamuk duruş odalarını takip eden bendenizi de odanın moderatörleri arasına katmışlardı.

Aslında Club House uygulamasında yer alan pek çok odayı incelemiş, bir kısmına katılmış ve kendini tekrar eden ve pek çok şişkin ego barındıran odalar olduğunu fark edip yavaş yavaş uygulamadan kendimi çekmeye başladığım zamanlardaydım. Uygulama da giderek dindarlarla ateistlerin işe yaramayacağını bile bile birbirlerini ikna odalarına dönüşmeye başlamıştı.

Yamuk duruş odasının hiyerarşi barındırmayan özgür ve eşit iklimi, dini konulara girmemek ve güncel siyasetten uzak durmak şeklindeki iki kırmızı çizgisi sözünü ettiğim şişkin egoların odadan uzak durmasına yetiyordu.

Odanın katılımcı sayısını artırmak gibi bir iddiası da yoktu. Birkaç yüz takipçisi olan “yamuk duruş” odası oturumlarını en fazla 40-50 katılımcı ile gerçekleştiriyordu.

Açıkçası katılımcı sayısından çok giderek tanımaya başladığımız oda sakinleri ile birlikte konu ne olursa olsun yamuk duruyor olmak hepimize iyi geliyordu.

Haftada üç gece bir araya gelsek de bazı akşamlar odanın açılıp açılamayacağından emin olamayınca mesajlaşıyor ve “Bu akşam yamuk mu duruyoruz? Yoksa edebimizle mi oturuyoruz?” diye soruyorduk.

Başlangıçtan itibaren her odada moderatörlerden biri –ki kahkahası ile tanınan en gencimiz olurlar kendileri- odada konuşulanlara dair notlar alıyordu. Gecenin sonunda da kısa kısa konuşulanları özetleyip eksik bıraktıkları hakkında katılımcıların görüşlerine başvuruyordu.

Odada tutulan notlara geriye dönüp bakıldığında zaman içinde sürecin nasıl olgunlaştığını bizler de hayretle görebiliyorduk.

Haftalar ilerledikçe hiç bir araya gelmemiş olsak da birbirimizi daha iyi tanımaya ve hangi konuya nasıl yaklaşacağı konusunda fikir sahibi olmaya başlamıştık. Böylece yamuk duruş odası amatör düşünürlerin kendilerince katkı sunmaya çabaladığı giderek daha olgun tartışmaların döndüğü bir odaya dönüşüyordu.  

Yamuk duruş ekibin İzmirlisinin, İstanbul ziyareti bahanesiyle ilk kez fiziki anlamda bir araya gelindiğinde çoktan “oda arkadaşı” olduğumuzun biraz da sevinerek farkına varıyorduk. Öncesinde hiç karşılaşmadığımız halde yılların dostluklarına nazire yaparcasına sıcak ve içten muhabbete hepimiz şaşırıp “Bu nasıl oluyor?” diye sormadan edememiştik. 

Farklı sosyal ve kültürel kodlar taşıyan, aralarında kuşak farkı da dahil pek çok değişkenlik barındıran bu insanlar aynı masanın başında sanki işyerinde aynı odayı yıllardır paylaşan samimi “oda arkadaşlarına” dönüşmüştü.

Sanal bir oda ile bile tüm kimliklerden azade insani özde bir araya gelebilmiş olmak insana ve insanlığa dair umutların yeşermesi için hepimize yetmiş, iyi de gelmişti.

Demek ki oluyordu.  

Zaman ilerledikçe buluşulan oda sayısı yüzü geçmiş, odanın müdavimlerinin sayısı artmış kabileden aşirete dönmeye başlamıştık.

“Yeterince” yamuk durup duramadığımızdan bile emin değildik.

Ancak o sanal odada konuşulan konulardan bağımsız olarak yaşananlar çağımızın ayrıştırıcı iklimine inat insana dair küçük de olsa umudun yeşermesine yetiyordu.    

Demek ki oluyordu.  

Rasyonel aklın sözcükleriyle ifade etmek yeterince mümkün olmasa da kimliklerin dışarıda bırakılıp sadece sesimiz ile katkı sunulan yamuk duruş odalarındaki iklim tüm katılımcılara iyi geliyor hatta giderek bağımlılığa bile dönüşüyordu. Teknik nedenlerle gününde gerçekleştirilemeyen odalar yüzünden aynı duyguları paylaşan katılımcıların sıcak serzenişleri de bu gözlemi doğruluyor gibiydi.

Dahası da var; dışarıdan bakıldığında oda çalışmaları suya yazı yazmaya benzese de katılımcılarda heyecan verici küçük anılara dönüşüyor kendi anlatısal kimliklerine eklemleniyor, başkalarına anlatacak hatıralar olarak hafızalarda yerini alıyordu.

Sanırım iyi hissettiren de böyle bir şeydi. 

Aslında hiç var olmayan “Yamuk Duruş” odasının pek çok diğer oda gibi soyut kavramlar üzerinden düşün dünyaları arasında bilişsel akışkanlık yaratmak, ortak aklın evrimine sessiz ve iddiasız katkı sunabilmek gibi yazılı olmayan bir ütopyası olduğu bile söylenebilir.   

Bu satırlar evcil algılarını bırakıp kavramlara yamuk bakarak dünyayı anlamaya, anlamlandırmaya çalışan bir avuç insan ve bu çabaya destek sunan katılımcıların işte bu sessiz ve iddiasız suya yazı yazma çabasını görünür kılmak için kaleme alınmıştır.   

Yorum bırakın