28.09.2021
Soru: Bugün “Oyun” kavramını ele alacağız. “Oyun nedir, sizin için oyun nedir?”
Hasan: Eğlenmek, öğrenmek için her yaşta yaptığımız aktivite. Oyun çevirmek gibi farklı anlamlarda da kullanıyoruz ayrıca folklorik (halay, kılıç kalkan, efe) şeylere de oyun diyoruz.
Özlem: Sosyal hayatta, iş hayatında gündelik yaşantımızda kısaca hayatın her alanında kullanıyoruz. Üzerimizde oynanan oyunlar gibi oyunu kötü ya da negatif anlamda da kullanabiliyoruz. Tabi bu üstümüze oynanan oyunlar, yıpratıcı da olabiliyor.
Meltem: Kelimenin kökenine bakacak olursak en eski Uygurcadan ve toprağı oymaktan geliyor. Eğlence, dans, tiyatro, gibi sanatsal alanlarda karşımıza çıktığı gibi komplo ve yalan gibi de karşımıza çıkabiliyor. Oyun kelimesini çocuklara yakıştırıyorum. İnsanı mutlu eden ve iletişimi sağlayan çağrışımını daha çok benimsiyorum.
Kiper: Muhalefet etmek için söylemiyorum ama Türk Dil Kurumu İnternet Sitesinde yer alan sözlükte sözcüğün anlam karşılığında çocukların oynadığı oyunun olmamasını nasıl yorumlayacağız?
Serkan: Hayatımı üzerine kurduğum bir şeydir. Japoncada her kelimenin içinde bir oyun vardır. Japon ben öldüm demez, bunun yerine ‘ölmeye oynadım’ der. İnsanoğlu tanıdığı şeylerle oynar ve tanımadığı şeylerle de savaşır. Kibritçi kız hikâyesinde de kibritle oynamanın psikolojik boyutu mevcuttur.

Kuran’da “Bırak onlar sulu çamurlarında oynasınlar, dünya oyun ve oyuncaktır.” der. İnsanın yatılış hikâyesini de Tanrı’nın suyla oynaması olarak düşünebiliriz. Kelimelerin etimolojisinde su vardır, bu anlamda da akışkan bir kavramdır. Her zaman bir “oyun arkadaşımız” da olmuyor ya da Narkissos gibi oyun arkadaşını beğenmediğimiz de oluyor, yine de bu bizi oynamaktan alıkoymuyor. Bence, dünyayı bir oyun alanı gibi görmek ve kibrit çöpünü çok da kişileştirmemek gerekiyor.
Mehmet: Bence hayatın yarısı oyundur. Senaryoları düşünün onlar da oyun. Hayatın içinde bir figüre dönüp rolümüzü oynuyoruz. Tiyatronun temel sayılan Dionysos için oynana oyunları ve tiyatronun sembolü olan maskları hatırlayalım. Oyunun sonunda gülmek amaçtır ve müzik değiştikçe dans değişir.
Korel: Ben hayatta oyunu üçe ayırıyorum. Birincisi, keyif; bu bizim de doğanın da bir parçası olandır. İkincisi hayal gücü; var olmayan şeylerle, zihin dünyamızda oynuyoruz, kitap okumak bunun örneği olabilir. Son olarak oyun bizim için yanılsama olarak da karşımıza çıkıyor; psikolojik rahatsızlıkların çoğu oyundur.
Neri: Benim için eğlence demek çünkü aklıma 24 saat oynayan kedim aklıma geliyor. Topluma uyuma sağlamak adına kendi oynadığım oyunlar geliyor. Bence birçok şey oyuna çıkıyor. Kuralına göre oynamak deyimi aklıma geliyor. Yaşam biçimimiz, taktığımız maskeler, kendimize söylediklerimiz ve inandıklarımızın hepsi oyun olarak değerlendirilebilir.

Uhri: Önce bu kavrama hangi yöntemle yaklaşacağımızı düşünmeliyiz. İsim mi, sıfat mı, yoksa bir fiil mi? Kavram bu özelliklerinin hepsini gösteriyor. Her biri olarak karşımıza çıkıyor. Düşünce ve hayal ürünü olan her şeyi rahatlıkla içine attığımız bir kavram balonundan bahsediyoruz. Çocuk için hayatının parçası olan ve yetişkin için adeta “şey” gibi her yere, her şekilde kullanılan bir kavram.
Ferda: Kavram iki zıt anlamı içinde barındırıyor. Bunlardan ilki hazza dayalı, kural barındıran her şey oyundur. Diğer taraftan tuzağa düşürmek, konmak aldatmak, durumdan ya da başkasından istifade eden bir taraf barından durumlarda da bu kavramı kullanıyoruz. Bir de değinilmedi, ekleyeyim, oyunların mutlaka bir sonu olması gerekiyor.
Karma Sanat: Oyun bence çok iyi bir baş etme yöntemidir. Çok iyi bir oyun arkadaşı olabilirsin ama bu her durumda oyunu bildiğin anlamına gelmeyebilir. Kültür gözüyle bakarsak “İnsan doğuştan homo ludenstir, yani oynayan insandır.”(Johan Huizinga) Pedagoji alanında da oyunu kullanıyoruz. Bir kavramı, durumu ya da fikri ete kemiğe büründürmek, bununla ilgili özgür alan yaratmak, ikilik (çatışma) yaratarak anlamlandırmayı içinde barındırıyor. Oyunda “-miş gibi yaptığımızdan” rolle ilişkili bir yanı da var. Kuralları var. Kişilerinin “-miş gibi yapma” kabulü var. Son olarak kedi, köpek vs. yani hayvanların da oynadığını biliyoruz.
Kiper: Uhri’nin tabiriyle şey gibi bir kavramdan bahsediyoruz. Bir duygusu, bir amacı var. Nihayeti ve kuralları olan oyunun bu kadar esnek olması tuhaf değil mi?
Serkan: Tuzağı oyun zannediyoruz. Eğlenceyi oyun zannediyoruz. Oyun, doğası gereği kuralsız olmak zorundadır. Keyfine ve bilgece oynanmalıdır. Oyunu kısırlaştırdığımızda; aslında elimizde eğlence kalıyor. Eğlenme, avamdır. Öğrenmiş insanın oyunu vardır. Bu kavramı konuşurken “baz” kelimesi de ihmal etmemek lazım. Hokkabaz, kumarbaz, oyunbaz gibi bileşik kelimelere neden olan kavramla birlikte düşünmek gerekir.
Kiper: Şeytanın ateşle oynadığını biliyordum. Serkan’ın deyimiyle tanrı da suyla oynuyormuş. Tanrı/Şeytan, ateşle oyun mu kurar, suyla oyun mu oynar?
Serkan: Yaratılış suyla başlar. Ateşle oynamak, tanrıya baş kaldırıdır.
Barış: Hayat bir oyun biz de bu oyundaki küçük aktörleriz. Ego, statü ile vakit geçiriyoruz.
Oyun Nedir?
Güzin: “Game of Thrones” var bir de… Taht oyunları, oynayarak da izleyerek de vakit geçiriyoruz.
Eyyüp: Türkçe de “Play” de “Game” de oyun kelimesiyle karşılanıyor. “Play” olarak söyleyerek ayıracağım oyun daha çok eğlence ve eğlenceye yönelik olan oyundur. “Game” ise biraz daha farklı. Game olan oyun da aktörler, kurallar, senaryo vardır. John Nash’in oyun teorisini de unutmamak gerekir. Oyunun teorisine göre sonsuz oyun hayat, sonlu oyun tenis maçı vs.

Oyunların kazanan/kaybeden şeklinde kurgulananları olduğu gibi kazan/kazan olarak kurgulanan oyunlar da vardır. Hayatı anlatırken metafor olarak sıklıkla satranç oyununa gönderme yaparız. “Board Games” olarak isimlendirilen ve belirli kişi sayısıyla sınırlı oynanabilen oyunlar aklıma geliyor. Yine “Survivor” gibi oyun ve strateji barındıran televizyon programları mevcuttur. Televizyon demişken reklamlar da sıklıkla oyunu ve oyunun ögelerini kullanır.
Kiper: Aborjinler, tek kişinin kazanacağı ve diğer katılımcıların kaybedeceği oyunların mantıklı olmadığını, mutluluğun ancak herkesin birlikte kazanması ya da başarmasıyla mümkün olduğuna inanıyor. Oyunu bizim oynayış ve kurgulayış biçimimiz mutluluğun önündeki engel olabilir mi?
Eyyüp: Soyut kavramlar söz konusu olduğunda kazanç ölçmek oldukça zor. Bence mutluluk paylaşıldığında eksilen bir durum.
Serkan: Bilgelerin oyunu olarak anılan Go oyunu aklıma geldi. Oyunda sonsuz hamle olasılığı var ve kazananı yok. Satranç, avamın oyunu, strateji ile ilgili.

Uhri: Çocuklardan yola çıkarak baktığımızda, oyun, zaman algımızla ilgili bir şey anlatıyor. Oyuna neden ihtiyacımız var? Oyun oynamak dürtüsel mi? Doğada da oyunu gördüğümüze göre bu soruya evet olarak cevap verebiliriz. Oyun oynamayı dürtümüz olduğu için öğreniyoruz.
Kiper: Bebekler anne karnında da oynuyor. Buradayız demenin bir hali mi oyun?
Uhri: Zamanı oyun üstünden algılıyoruz. Zaman kavramı, bizim ürettiğimiz bir kavram. Yaban algılarımızla dünyaya geliyoruz. İçinde doğduğumuz kültür bizi evcilleştirir.
Ayda: Oyun oynarken olağan zaman algımdan çıkıyorum, izlerken de çıkıyorum. Sanatçı-izleyici için zamanı değiştiriyor.
Uhri: Oyun diye yaptığımız her şey aslında bir zaman dizgisi yapmak. Bu sayede zamanı tanıyoruz ve anlıyoruz.
Kiper: Zaman dizgisi mi yoksa bilinilirlik dizgisi mi oluşturuyoruz?
Uhri: Zıt ya da tezat kavramları tanıyor çocuk. Sonra yürümeye başlıyor. Denge kavramı ya da duygusu, düşünsel ve fiziksel bir kavram örneğin, biri olmadan kurulamıyor. Beyin bütün bölümleriyle birlikte gelişiyor.
Mesut: Oyun, bence, yaşam öğrenme sanatıdır. Sanat, yaşamı öğretme sanatı da oyundur. Hayatta var olmayı ve hayata uyumlanmayı oyunla öğreniyoruz. Yaşamdaki yerimizin farkına varmamızı sağlıyor. Sanatta, tekrar olacak var olur bu bağlamda sanatın doğallığımıza bir atfı gibi görülebilir. Zamanın dışına çıkmak, anın içine girmek oyunla mümkün.
Kiper: Bir algıyla dünyayı anlamlandırıyoruz. Algımızın içinde oynanan oyunlar hayatı görmemize engel mi?

Mesut: Kurgunun içerisindeki varoluşa yakınlaştırıyor oyun. İnsan, oyunu kurgu olarak görüyor. Eğer kendini bırakabilirse, nasıl olsa bildiği şeyi yaşamaya başlayacaktır.
Uhri: Hayatı görmemize mi engel oluyor oyun?
Kiper: İnkârı gizlemeye yaramıyor mu oyun? Yok olacak olmayı kabul edemiyoruz ve bunu gizlemeye çalışırken oyun oynamıyor muyuz?

Mehmet: Ölsek de carı hesap açık kalıyor. Oyun, makberde biter. Zaman açıklığı meydana geliyor. Yunan trajedileri soylular içindir, avam için dram vardır.
Neri: İnsan kendini anlamak için de oynuyor. Psikodrama buradan çıkmadı mı?
Karma Sanat: Oyun amaç mı, yoksa araç mı? Bu konuda farklı görüşler var. Ben oyunun etkisine bakan taraftayım.
Kiper: Hayat bir oyun, kelimeler varsayım. Fiil olmayınca araç ya amaç anlamsızlaşıyor.
Oyun Nedir?
Mehmet: Bilim insanlarının kurguladıkları dünyayı biz kullanıyoruz. Bu da oyunun bir parçası.
Serkan: Oyun ile oyalanmak birbirinden farklı kavramlar. Ölümü riske almayan hayat riske almaz.
Burak: Oyun deyince aklıma oyun modelleri, büyük oyun, çocuklukta oyun ve iletişim geliyor. Oyun bir manipülasyon aracıdır.
Kiper: insan algısı, bu platformda olduğu gibi görselle desteklenmediği durumlarda bile manipülasyona uğrayabilir. İnsan, bilinçli bir şekilde, açık seçik bir oyun olduğunu söylediğimiz halde yine de manipüle edilebilir. Böyle bir durumun oyun mu yoksa kurmaca mı olarak mı adlandırılması gerekir, doğrusunu istersen, bilmiyorum.
Uhri: Ezcümle, insanın yani bizlerin oyuna ihtiyacımız var.
Burak: Oyun oynamak bir avatara sahip olmak gibi, oyundan sıkılınca avatarını değiştirebiliyorsun.