16.01.2022 – 01.02.2022-03.02.2022
Zaman Nedir? (80. Oturum)
Soru: Bugün ve sonraki iki oturumda “Zaman” kavramını konuşacağız. “Zaman nedir, sizin için zaman nedir?”
Tunç: Muhatap olduğumuz, akıp gidin bir süre, zaman hep vardı. İnsanla bir anlam kazandı. Dünyaya ait olan bir kavram. Evrene alt bir kavramdır.
Hatice: O mu benden geçiyor, ben mi ondan geçiyorum, bilmiyorum. İyi kullanılması gereken, yol tanımı. Ziyan edilmemesi gerekiyor. Farkında olmadığım yaşamsal süreç.
Mustafa: Değişimin bir ölçüsü, metafiziğin sorusudur. Felsefenin en temel konusudur. Zaman akmakta mıdır? 20. Yüzyıldan sonra, psikolojik, kozmolojik, biyolojik zaman tanımları hayatımıza girdi. Albert Einstein, zamanın göreceliliğini tanımladı. Elinizi yanan bir sobanın üstüne koyarsanız birkaç saniye çok uzun gelir, sevdiğiniz birinin yanında saatler dakikalar gibi geçer bu aynı zamanda psikolojik zaman algımızı da tanımlıyor. McTaggart, zamanı A ve B serisi olarak iki ayırıp ele almayı tercih etmiştir.
Mehmet: Aklıma “Karlar düşer düşer ağlarım” sözleri olan şarkı geliyor. Yekpare, dümdüz bir zaman yok. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Ne içindeyim zamanın” şiiri ile Yahya Kemal Beyatlı’nın “Yol Düşüncesi” şiirleri geliyor. Zaman insanı yıpratıyor.
Uhri: Zamanın öznel yanı, nesnel yanı, algı yanı, ölçülebilen yanı vb. var. Aziz Augustinus, enteresan bir akıl yürütme yapar. “Geçmiş zamanın artık var olmadığını, Gelecek zamanın ise henüz var olmadığını, elimizde kalan tek zaman olarak şimdiki zamanın da boyutlarını belirleyemediğimiz için bilemeyeceğimizi belirtir ve zamanı anlatamam ama ne olduğunu biliyorum der.”
Zaman bir icat mı yoksa bir keşif mi? İnsan yokken var mıydı, yoksa bir araç olarak icat mı etti? Zaman, bence, ışık gibi ikili yapıya sahip. (Işığın hem foton hem dalga yapısına gönderme) Biraz var, biraz yok gibi…
Hasan: Daha öncesinde biriken bilgiden belki bir şey söyleyebiliriz. İnsanoğlu, kendine aiti kısıtlıklarını birçok yerde fark etmiş. Anlama, anlamlandırma olgusunda kısıtlarından kurtulmak ve/veya kolaylaştırmak için, zaman biraz icada benziyor. İçindeki döngüyü fark edince yani döngüyü keşfedince, bir icatla bunu anlamaya/ anlamlandırmaya çalışmış gibi duruyor. Değişimi anlamak üzere, bir düzenle sıralama kolaycılığı keşfettikten sonra icat ettiğimizi düşünüyorum.
Ayda: Bir noktası ya da merkezi olmayan sonsuz gerçekliktir. İstediğiniz kadar noktalayıp iğneleyebilirsiniz, bu sadece algılarınızla alakalı olur.
Suat: Yaşlanma olarak algılanıyor. Ben maddesel/fizikle bakıyorum. Maddenin titreşimidir. Enerji ve maddenin hareketidir. Biz düşünmüyor olursak biz yokuz. Zaman tam olarak E=mc² Maddenin ışık hızında hareketi olan zaman başka bir bakış açısıyla yaşamlarımız. Kalp atış sayımız belli…
İbrahim: Saatin ölçtüğü şeydir. Zamanı çok karmaşık bir parametre olarak kullanıyoruz. Değişimin ölçü birimidir.
Kiper: Zamandan mı yoksa kronoloji, yani olay sıralama biliminden mi bahsediyoruz? Ölçülebilir olduğunu söylüyoruz. Ölçüyor muyuz, tanımlıyor muyuz? 1 kg portakalı tekrar tekrar ölçebiliyoruz ama zamanı tekrar tekrar ölçebiliyor muyuz?
Hatice: Zamanından önce öten tavuğu öldürüyoruz. İşlevi doğru kullanmazsak onu iptal edebiliyoruz.
İhsan: Geçmişten geleceğe olan süreçtir. Bir şeylere yetişmek için bekliyorum. Beklediğim süre… Şimdi de yetişince çok çabuk tükendiğini anlıyorum.
Tuna: Fizikte, yolu hıza böldüğümüzde karşımıza zaman çıkıyor. Zamanı ölçebiliyoruz. Dünyanın yaşını ölçebiliyoruz.
Mehmet: Aklıma Murathan Mungan’ın Nilüfer şiiri geliyor. Zamanın eli değdi bize dizesi, zamanın göreceli kısmına gönderme gibi duruyor. Descartes, balmumu örneğini de hatırlamamız gerekir.
Mustafa: Zamanın A teorisine göre, geçmiş yok, gelecek yok şimdiyi yaşıyoruz. Felsefede önermelerin doğru yapıcısı gerekir. Hegel 19. Yüzyılda yaşamıştır. Dünya 500 yıl sonra aleve dönecektir. Sağduyumuza yakın, önermelerin doğru yapıcıyı A teorisinde bulamıyoruz ve B teorisini kabul ediyoruz.
Çağatay: Henri Bergson, sinemayı bu bağlamda etkilemiştir. Sağduyunun karşısında anlamlı olan oluşturur. Gece olmasaydı, karanlığı tanımlamaya bilir miydik? Karşıt durumlar üstünden kavramları anlama eğilimindeyiz. (Düalite) Zamanın karşıtı yani zamansızlığın (Zamanın ne olmadığı açıklayan) olduğu bir durum yok.
(Anlam sıralamış anlardır) Bir müzik parçasını dinlerken notalar matematikle açıklarız ama his/zaman algısı nedir? ‘An’ı insandan alırsak uzay boşluğunda olsaydık, an bizim için zaman olur mu? Bilinci ortadan kaldırsak da yaşlandırıyor. Zamanın ne olduğuna dair anlam ararken, evren başı sonu olmayan bir şey olduğunu keşfettik. Big-bang öncesini nasıl tanımlayacağız? Değişim olmadığı anı tanımlamamız gerekiyor.
Ayda: Başlangıcı olan bir şey sonsuz değildir.
Çağatay: Doğunun saatle tanışması, batıdan sonradır ama bu zaman algıları yok demek değildir. Zamanı ancak yokluğuyla tanımlamak lazım. Yunan Mitolojisinde Chronos insanın zamanla ilgili derdinin eskiye dayandığının bir göstergesidir.
Zaman Nedir? (80. Oturum)
Ferda: Hayatın peşinden koştuğu olgudur. Yaşayıncaya kadar fark etmiyoruz. Farkındalık, zamanın iz düşümüdür. Sanayi devrimine göre; zamanın önemi yoktur, toprağın önemi vardır. 19. Yüzyılın sonlarında 1870-74 arasında bilimsel anlamda küresel zamanı tanımlamışız.
Hasan: Planck sabiti adında bir sabitimiz var. Dünyanın kendi etrafında, güneş etrafında döndüğünü biliyoruz ancak galaksinin nasıl hareket ettiğini bilmiyoruz. Koordinatları bilmiyoruz. Zamanın tarifini biz anlamak anlamlandırmak üzere yapıyoruz.
Kiper: Zamanı hareket üstünden tanımlıyoruz. Yani bir özne nesne ilişkisinden bahsediyoruz. Bu ilişki yoksa, zaman yok mu oluyor?
Çağatay: Modernizmin ve iktidarın dayattığı zaman algısı hareketle tanımlanır. Durgunluk/durağanlık, zamanın tensi olarak anlatılıyor. Ancak o noktada hareketi doğru tanımlamak lazım. Dinler döngüsel bir tanım yaparak yaratıcının kendisinin zamandan müreffeh olduğunu söylüyor. Tanrı tanımımız ve iktidar arasında çok yoğun bir ilişkisi var.
Modernizmin bir dönüşüm sorunu var. Atık üretmeme (geri dönüşüm) ile ilgili yoğun çalışmaları var. Geri dönüştürülemez olduğunu düşündüklerimizi de artık dönüşüyoruz. Dönüşlülük olmayınca bir fırsatı kaçırıyorsunuz.
Erhan: Nörobiyoloji üzerinden, bilincin algılayışı olarak zamanı incelersek ölçülebilen zaman dakika, saniye gibi varlık şeklinde, bütünsel değil. Bilincimizle zamanı algılayamıyoruz. Yaradılışımızda, böldüğümüz zaman dilimlerini algılayan bir beyin yapımız yok.
Bedenimizde pineal bezler, bize zaman algılamasını söylüyor. Gece ve gündüz algımız oluşuyor. Zaman algımız dışındaki kalan klasik dünya için, tecrübelerimizle şekilleniyor. Kuantum seviyesinde Planck sabiti ile kapısını araladığımız dünya ise bambaşka. Lineer (doğrusal) sandığımız her şey alt üst oluyor.
Zamanı bilişsel olarak algılıyoruz, çünkü bizim için bir gereklilik. Evrimsel olarak ayakta kalmak için buna ihtiyacımız var. Fiziksel olarak, hareketin kendisi. “Düşünüyorum öyleyse varım” sözünden hareketle düşünmediğimiz anı anlamayacağımızı varsayabiliriz. Hareket olduğu anda zaman başka bir şekle bürüyor.
Meltem: Zamanın tasavvufi olarak tanımlıyorum. Zamana hepimize hükmediyoruz. Su gibi akıyor, geçmiyor. Beklenti yüklüyor. Bitirmek mümkün görünmüyor. Zamana sıkışmışlık hissimiz var. Zaman ya da zamansızlığın çok üzerinde durmamak lazım. Kavramın içinde çok sıfat var. Zamanın kendi içindeki zamansızlığı yakaladığımız an tatlı bir hale geçmektir.
Hasan: Zaman algımız döngüselden (mevsimlere göre yaşamaktan bahsediyor), lineer hale geçtiği an dünya da değişti. Uyumsuzluk halimizin kök sebebini bulamıyoruz.
Kiper: Vakit ile zamanı karıştırıyor olabilir miyiz? Vaktin tanımını döngüsel bir zaman parçasının üstünden yapıyoruz. Vakit gelen gidiyor, ömrü bu kadarmış vs. Sanki bizimle ilgili zaman parçasını tanımlıyoruz. Zaman ile ilgili konuştuğumuz bütün algımız, vakit algımız gibi geliyor. Vakitler, döngülerden oluşur örneğin bebeklerin zaman algısı yoktur.
Pekiyi zaman icat mı keşif mi? Tekrarı olan olmayan durumlar konusunda zamansal algımız aynı değil. Aynının varyasyon tekrarlarını biliyoruz.
Ayda: Aklıma Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı geliyor. İnsan, saati cepte taşımaya başladığı an doğadan koptu. Biyolojik zaman ile psikolojik algı arasında kaldı. Zaman benim için akış hızımdır. Zamanı kavramsal olarak düşünüyorum, bu düşünce şeklinin insanı manipüle ettiğini düşünüyorum.
Ozan: Felsefeye bakalım. Aklıma “Aynı ırmakta iki kez yıkanmayız” diyen Heraklitos geliyor. Sonra değişim algısı üzerinden, zamanın değişimin ölçüsüdür diyen Aristo var. Daha önce söz edilen Aziz Augustinus aklıma geliyor. Beynimizde bu kavramı algılayan bir reseptör var mı? Reseptör varsa bir tane mi var yoksa birden çok mu var? Zamanın hızlı ya da yavaş geçtiğini nasıl algılıyoruz?
Galileo, avizelerin kilisede serbest salınım periyodlarını takip etti. Kalp atışı ile karşılaştırmalı ölçerek bunu yaptı ve biz sarkaçlı saatleri yaptık. Doktorlar hastaların kalp atışlarını hala bu kurama göre ölçüyor. Zaman ya da vakti ölçmek hep döngüsellikle alakalı olmuş gibi duruyor. Newton’un mutlak evren, mutlak zaman yani bir sabit arka plan ihtiyacı Einstein’ın görelilik kuramıyla değişti. Bilim bugün de anlık zaman algımızın nöron aktivitelerinin üzerindeki etkisini anlamak için deneyler yapılıyor.
Kiper: Benim bildiğim kadarıyla bütün dillerde zamanla ilgili en az bir kavram var. Zaman algımız, değiştirme dönüştürme üzerine mi kurulu? Zaman algısı olmayan dil neden yok?
Erhan: Modern dillerde geçerli, bazı dillerde yok (Dilin zamanları olmasından bahsediyor, geçmiş zaman gelecek zaman gibi). Zamanı algılamayan, sohbetlerinde Amazon kabilesinde gereklilik duymamışlar. Kavramın gerekliliği tarımla ortaya çıkmış olabilir. Gündüz ve geceyi kavrayabilmek zamandan ziyada bir döngünün kavranması olarak da düşünülebilir.
Çağatay: Tekillik söz konusu olduğunda tanrı gibi ya da zaman gibi anlayamamamız bana normal geliyor. Biz düalite (tez-antitez-sentez) ise anlamlandırabiliyoruz.
Zaman Nedir? (81. Oturum)
Editör Notu: Zamanın ikinci oturumu, ilk oturum özeti katılımcılara okunduktan sonra yapıldı. İlk oturumda vakit, süre ve zaman ayrımını yeterince belirleyemediğimiz düşüncesiyle ikinci oturum başladı.
Çağatay: Zamanın varlığı/yokluğu üzerinden, zamanın antitezi hakkında konuşmak pek mümkün görünmüyor. Zamanın olmadığı bir algımız yok! Zamansız bir dil mümkün değil. Bu nedenle kavramsallaştırdığımız şey algıladığımız kadar oluyor.
Uhri: Zamanın olmadığı bir şey var mı? Aslında var, rüyalarımız zamansızlık içeriyor. Rüyalarımızda aynı anda birçok şey oluyor. Rüyaların, zamansızlığı bilinç dışımızla açıklanır. Algısal zaman, sezgisel zaman, algılıyoruz ama akli zaman yani vakit parçalarına ayırıyoruz. Bütün bu parçaları topladığımızda ortaya daha fazlası çıkıyor.
Işık: Zaman, algıladığımız için var. Gözümüz olmasaydı, ışık var mıydı? Dalga boyutlarından bahsedecek miydik? Işığın hareketi nasıl duruma göre parçacık duruma göre dalgaysa bence zaman da öyle…
Kiper: Gelecek ve geçmişle ilgili kurulan hayaller de durumsal olabilir. Hayal etmenin kendisini zaman olabilir mi?
Hasan: Kendi icat ettiğimiz regülatöre(düzenleyici) uyumlamaya çalışıyoruz. Zihnimizde katlanan yere göre ilerisini ve gerisini tanımlıyoruz. Vakit, böyle bir tanımdan hareketle, döngülerin işaretlendiği yer olabilir. (Pastırma yazı, imsak, kuşluk vakti vs.) Süre ise başı-sonu konusunda net söylediğimiz fark ettiğimiz parça gibi duruyor.
Büşra: Ruh tarafından, spiritüel bir bakış açısıyla ele alsak, üstüne neler söyleyebiliriz diye düşündüm. Zaman, Kuran’da üstüne yemin edilen kavramlardan biri. Yaradan’ın önemini affetmek için hitap şeklilerinden biridir. Zamana yemin ederim ki insan ziyandadır/ hüsrandadır. Sezgisel, sırlı bir hissi (gizemi) var. Zaman enerjisinin itici bir güç olduğunu düşünüyorum. Yine başı-sonu olan değildir, ezelidir. Ezeli olması için en başından olması gerekiyor. Ezeli ve ebedidir. Zaman bizim üzerimizden geçiyor.
B Bile değil: Ontolojik açıdan ve epistemolojik açıdan; düşünsel süreçle, deneyimlemeden varsayımlar üzerinden tanımlamak kolay değil. Zaman, ölçü biriminin aracı olarak hareketi birim olarak alıyor. Dilimizde dört tane zaman kipi var; şimdiki, geçmiş, gelecek, bildiğiniz gibi bu kiplerin isimler. Bir de an var; en küçük hareket biçimi. An dediğimizde andan uzaklaşıyoruz, yakalamamız pek mümkün görünmüyor. Fizyolojik olarak şu anda ve buradayız. Kendi zamanımızın ötesini, belirli bölümlemelerle takıp ediyoruz.
Kiper: Aynı zamanı -aynı kelimesinin tüm anlamlarıyla- paylaşıyor muyuz?
Selim: Üstünde konuştuğumuz kavram, değişimi anlatabilmek için icat edilmiş basit bir kavramdır. Geleceği bir tahakküm aracına dönüştürmek için icat edilmiş olabilir.
Mahpeyker: Güneşin doğumu ve batımı ile duygulandırdığım bir algılama biçimi olduğunu düşünüyorum. Bu ara çok popüler bir kavram olan “Eşzamanlı” olmak ve bunun yönetiminde sıkıntı yaşıyorum. Bu kavram yüzünden ânı yaşamıyorum. Hissiyatlarımı algıladığımdan beri hangisinden feragat etmeliyim, bilmiyorum. Fiziksel zaman bence yalnızca üst bilince ait bir olgu olabilir.
İhsan: Benim için; benden giden ve bana geri dönmeyendir.
Fatih: Göreceli bir kavram, içinden geçilen an, kimi zaman genişleyen, bazen de daralan, değişen ve dönüşen bir şey olabilir.
Mehmet: Elias Canetti’nin Körleşme Romanını hatırlayalım. Bir algılama biçimidir. Keşke, şimdiki zaman hiç olmasaydı sadece geçmiş olsaydı. Zamanı şekillendiren şimdiki zamanımız. Gelecek gelmediği için tahayyül edemiyoruz bir tasarrufta ya da tasavvurda bulunamıyoruz. Anın durumuna bakacak olursak da aynı kavanoza bakıyorsak aynı zamandayız diyebiliriz.
Mesut: Zaman eklem dışıdır. Dünyaya bunu düzeltmeye gelmişim. Seçtiğimiz zaman içinde, duygu düşünce merak olabilir. Seçtiğimizi sandığımızla ne seçtiğimizin arasındaki fark, zaman akımları oluşuyor. Tam olarak şimdi diye bir şey yok. Tiyatro/sanat hayatın ‘tekrar’ estetiğiyle uğraştığı için, zamanın eylemlerin dramaturgisini yapar.
Uhri: Ortaklaşması ancak sosyal öğrenmeyle gerçekleşiyor. Çocuğun oyuncaklarla oynama zamanında çocuğun hissettiği ve yetişkinin hissettiği farklı. Sonrasında öğrenmeyle eşitleniyor.
Zaman Nedir? (81. Oturum)
Ayda: Ait olduğu, sesle yaşam var oluyor. Ses ile yaşama – Gerçeklik (realite) diyoruz. Akışı, zamanı biz mi yaratıyoruz? Hayallerde de rüyalarda da zaman var. Örneğin Matrix’te de zaman var. “Aynı zamanı paylaşmıyoruz” bence örtüşmüyor.
Hasan: Kendimizden ölçerek, sübjektif ölçüyoruz. Zihnimiz kıyasla çalışıyor. Sabrı, sabırsızlığı öğrenme hızı, duygu durumları farklıdır.
Kiper: Örneğin sevgilinle sevişirken sevgilini düşünüyorsan ya da başkasını düşünüyorsan sevgilinle aynı zaman diliminde mi oluyorsun?
Burak: Cinsellik anında, aynı anda nefes alınıyor ve veriliyor. Tantra felsefesinde en azından bir amaçla bir olduklarını iddia ediyorlar…
Erkan: Ben, canlılık olarak görüyorum. Merkezinde geldikçe, kütleye geldikçe, ihtiyaç için ilk atomik saat. Titreşim frekansı doğada sabit. Zamanın toleransını, baz farkıyla ölçüyoruz. Gece ve gündüz dünyada var.
Kavramların temelini biz oluşturuyoruz. Hegel, zamanın tek bir kavramdan ibaret olmadığını söylüyor. Bence; zamanın icadını biz yapıyoruz, zaman yoktur, biz varız diye zaman var. Elbette, yarattığımız zaman içindeyiz. Ölçebileceğimiz zamanı gözle göremiyoruz. Bu yüzden sabit bir nokta tanımlıyoruz. Canlılığa ulaşmak için enerjiye ihtiyaç var, zaman ve algısı buna yardımcı oluyor.
Kiper: Cansızlar için örneğin bir kaya için zaman yok diyebilir miyiz?
Erkan: Kayanın atomları var ama zamanı yok. Rezonans halinde, titreşimle senkronize ediyoruz. Sürümleri olan bilgisayar oyunları gibi düşünün. En düşük sürüm 1.0 titreşimle gerçekleşiyor. Algı bizi yöneten tuzak gibi duruyor.
Mesut: Zaman ve mekân arasındaki bağlantısallık açısından bakalım. Gılgamış’ı oynarken “Saat kaç?” repliğini adeta bir taşmış gibi oyuna koyduk. Gılgamış ve saati bir arada sahnelemiş olduk. Sahip olma güdüsü ile bizden bağımsız olan zamana karşı bir korkumuz var. Zamanın bizden haberi yok ve umurundaymışız gibi de görünmüyor. Zamanın bu anlamda tanrısal bir kokusu olduğunu söyleyebilirim. Zaman bütün bu anlattıklarımın ve anlatamadıklarımın üstünde olan bir örtü…
Çağatay: 3 boyutlu bir düzlem hayal edin. Algımız, yay sarmalı, yayın teli de sarmal. İç içe geçmiş döngüler. Bilimde fiziğin konusudur. Anın kendi içinde döngüsü yok. Hafıza iz bırakıyor, benzeşimden döngüler kuruyoruz. Yüzey üzerinden farklı noktaları eğerseniz, yayın çapını büyütmüş olursunuz bu da göreliliğini anlatır. Pierre -Simon Laplace’ın düşünce deneyini de hatırlamamız gerekir.
Ayda: Biz ayrı zamanların insanlarıyız. Bizden olmaz.
Kiper: Zamanın sırrına erme derdimiz, ölümsüzlük arayışımız mı?
Burak: Zaman okunan, ölçülebilen bir büyüklük, yardımcı bir araç olarak kullanılıyor. Simyacılar için zaman yok.
Çağatay: Zamanı 0 noktası aslında yok. Sümer takvimi kullanıyoruz. Zamanın döngüselliği de sadece takvimde, saatte, ayda, yılda takvimin dışında bir sıfır noktası var gibi görünmüyor.
Ayda: Zaman sonlu mu sonsuz mu?
Çağatay: Zamanın varlığı sonsuz…
Hasan: İoanna Kuçuradi, İnsan öleceğini bildiği halde bunu ihmal ederek yaşayan bir canlıdır, der. Tanrıcılık oynamaya çalışıyoruz. Spinoza, kendini zamansal ve mekânsal olarak aşabilen tanrısaldır der. Kimi insan soy bırakarak, kimi eser bırakarak bunu yapmaya çalışmıyor mu? Potansiyelini aşmak ve bunu bırakmak. İnsan zamanı aşmaya çalışıyor…
Uhri: Antropolojik olarak 60.000 yıl önce öleceğimizin farkında değiliz. Doğduğumuz an, ölmeye başlıyoruz. Bunu yaptıran zaman mı? Ölüm sayesinde zaman algımız genişliyor. İçsel ve dışsal benliğimiz genişliyor. Bu genişlemeyle ortak tarih yaratıyoruz. Ortak hafıza yaratıyoruz. Kalacak bir şey bırakmaya çalışıyoruz. Zaman algısı, Borges’in öyküsünde evin içinde kapalı bir oda var, bu odanın da bir bekçisi var. İnsanlığın bütün tarih derdi buradan geçer. Ölümsüz olacak yaşayan bir tarih.
Kiper: Yine aynı insan, ölüm kaygısı yüzünden 60.000 yıl önce mağaraya el izi bırakmış olabilir mi?
Mesut: Tanrı; taş, kaplumbağa, insanı yaratmış. Kaplumbağa çocuk istemiş. Taşlar istememiş, eğer size yaşamı verirsem ölüm de veririm demiş. Taş ölümsüzlüğü seçmiş.
Burak: Ulus Baker; “Neyse ki akış, dünyada kodlanabilen tek şeydir de. Unutmayalım ki, fikirler akışlardır: Heraklitos ‘aynı nehre bir kez daha giremeyiz’ demesinin ardından ekliyordu: ‘Üstümüze başka başka sular geldikçe, hem biziz, hem değiliz.’ Sorunun bir zaman sorunu olmasından çok, bir akış sorunu olduğu besbellidir. Yine unutmayalım ki, arzular akışlardır; davranışlar akışlardır; zaman ve olaylar akıp geçerler”, der.
Mehmet: Mağaradaki el izi bence sanatsaldır. Geleceği yaratan bence sanatsal kaygılardır. Heidegger; ölüm insanın mutlak imkansızlığının olasılığıdır, der. Zaman ritimdir. Zaman müziktir. Victor Hugo, zamanı bir mimar olarak görür. Zaman yekpare değildir, zamanın içinde cüruf var. İyilikleri anlıyoruz ama keyif/eziyet de olabiliyor. Acabalarımız ile, en güzel şu anı yaşamak gerekiyor. Geçmiş ve geleceğe kalmasını sağlayacağız.
Hakan Kılman: Zamanla ilgili iş yapınca, zamanı anlamanız daha kolay oluyor. Bir gitar telinin, “la” teli. Frekans/titreşim; pixel gibi noktalardan oluşan tempolardan oluşan, güçlü vuruşların olduğu durumlar var. Frekans müzikte iki şeye ihtiyaç var: Sinyal(frekans) ve zaman. Paternlere bölecek sinyal verecek. Ritmiksel paternle varsa, zaman var. Ritim durduğu zaman ölüyorsun (kalıp atışı). Her şeyin zamanı var. Zamansız şeyler, paterne karşıdır.
Zaman Nedir? (82. Oturum)
Editör Notu: Zamanın ilk iki oturumunun özetini kısaca hatırladıktan sonra, zamanın parça kavramları üstüne konuşmak üstüne mutabık olarak kavramın sonuncu odasını gerçekleştirdik.
Hasan: Zamanın uyumu ve uyumsuzluğu, senkronu ile ilgili senkron ayarladığımızı varsayarak buradayız.
Hatice: Zaman gittikçe benden her şeyi alıyor. Zamana karşı artık duyarsızım. Yenildim, teslim oldum, zamana durmak zamanla sevmek, zamansız ölüm. Zaman artık beni uyuşturmuyor.
Selçuk: Sabit, yerel, tik-tak diye ses çıkaran bir şey değil. İki nesnenin birbiriyle ilgili konumsal değişimidir.
Murat: Işık dalgalanmasa zaman da durur. Ölçüm olmazsa zaman da yok. Nesnelerin hareketi, değişiminde zaman mefhumu yok. Atan saatlerinde zamanı ölçüyoruz; 9 milyar titreşim 1 saniyeye denk geliyor. Kütle zamanı yavaşlatıyor. Bir nano saniyede boşluk olursa algılayamayız.
Göreceli bir kavram. Evrende limit hız, ışık hızına takılıyor. Aynı andalık diye bir şey yok. Limit hız olmazsa, sonsuz hıza giderdi ve her şey bir anda akıp giderdi. Nedensellik ilkesi bu yüzden var. Zaman evrenle çıkar. Geçmişten geleceğe bir akış var. Termodinamik ve entropi, evrende her şey dağılır, enerjisini kaybeder örneğin sıcak su soğur. Olasılık fiziği devreye girer. Fizik kanununa istatistiğe uyması.
Mesut: Deniz seviyesi, dağa giden iki çocuk deneyi. GPS uyduları, atan saati var, ileri gider ve doğrulama var. Nano saniye seviyesinde ileri gider. Kütle zamanı yavaşlatır. Yerel bir zaman yok. Kara deliğin yanında zaman akmıyor. Uzay, zaman bütünleştik.
“Olayların ilişkisiyle alakalı” Evrenin olan titreşimine indirgendi. Atomik titreşim durursa, zaman durur. Olay olmazsa, zaman durur. Hücrelerin yapısal bozulma (yaşlanma). Her kopyalamada sorun başlıyor. Yapısal bütünlüğü koruyamıyor. Her canlı enerji kaynağı için yaşar. Enerji verimliliği çerçevesinde gider. Evrendeki her şey en kısa zamanda gerçekleştirmeye çalışıyor.
Fatih: Aynı anda olmanın imkânsızlığı üzerine; birkaç saniye bile olsa zaman kayması oluyor.
Kiper: Aynı anda olmadığımız halde, aynı zaman dilimini paylaşıyor olabilir miyiz?
Fatih: 100 yıl önce zamanın göreceliği ile bakınca, zaman ürüne dönüştürüldü. Kapitalizm öncesinde zaman bu kadar değerli değildi.
Suat: Ölçümler göreceli ama bu onun geçersiz olduğu anlamına gelmiyor. Nesnel dünyada karşılaştırma yapma olanağımız var. Zaman maddenin hareketinin algılanışından ibaret. Hareketi algılayışımız böyle tanımlıyoruz. Kütle; bir nesnenin öbür nesneye etkisi, etkileme ortadan kalkınca varlık da ortadan kaldırıyor. Bence “aynı anda olmak” diye bir şey var.
Selim: İletişimdeki farklılığı göz ardı etmek olur. Ångström değerinde alçalma/yükselme oluyorsa atomun boşluğu dolayısıyla zaman değişiyordur.
İrşad: Uydular saatle 11.000 km hızla gittiği için zaman daha yavaş gidiyor. Uydularda zaman yanlış algılıyor. 7 mikro saniye yavaşlama olduğunda görece olarak bize göre 38 mikro saniye yavaş gitmiş oluyor.
Hasan: İnsan neden zamanla uğraşmaya başlamış? Zaman-hareket ilişkisi yüzünden mi, yoksa olumlu ya da olumsuz değişimi anlama anlatma ilgili kavramımız mı?
Mehmet: Tarihin her sayfası soluyor pare pare… Zamanı nesnelleştirme şansımız yok. İnsan donanımı kıvamında anlıyor, aktarıyor. Eğitim-öğretimle, eşleştirilmeye çalışıyor. Tasavvufta tayyi mekân/ tayyi zaman (*) kavramı var. Kader denk noktası – o anda, o yerde olma. Zaman, firakla (ayrılıkla) da ilgilidir. Çoban için gündüz güneş var, gece de ay var, onun için bu kadarı yeterli. Zaman buluşturan ve ayrıştıran, yaklaştıran ama tam muvaffak olamıyoruz.
(*) Keramet sahibi insanlarda olduğu öne sürülen bir çeşit beceri. Kısa zamanda uzun mesafeler aşılması manasına gelir (bkz: teleport). Ayrıca bir de tayy-ı zaman denilen başka bir hali vardır ki o da zamanda yolculuk yapabilen ehli kerametin işidir.
Yıldır: Anlama isteği, çözme deşifre etme, zamanın makinası yapmak için uğraşıyoruz. Tanrı evreni yaratmadan önce ne yapıyordu, onu bulmaya çalışıyoruz. (Oturum Tebessümü: Bu soruyu soranlar için cehennemi oluşturuyordu.) Ontolojik olarak, gerçeklik diyenler öznel veya nesnel bağlama götürüyorlar. Zamanı aslında köylüler (tarım işiyle uğraşanları kasteder) kullanır.
Zaman Nedir? (82. Oturum)
Geçmiş yok artık, gelecek gelmedi, şimdi de referansızdır. Gerçek zaman tanrı katındaki zaman. Köylüler mevsim döngülerine atıf yapar. İnsanın zaman mefhumuna ihtiyacı var. İnsanda değişim algısı var. Hareket var. Analiz için bu kavram gerekli. Kant’taki anlamıyla zaman görüşü gerekiyor. Önce-sonrası gerekiyordu.
Ayda: Zaman sonlu mu sonsuz mu?
Yıldır: Zaman bir fonksiyon. Kendine bir değer değil.
Cemil: ilk çağlardan itibaren, zaman değişim ve dönüşüm üzerinden ele alınmış. Aristo’nun tanrısı hareket etmeden hareket ettirici zamanın dışındadır. İnsana dair olan Âna dairdir, bulunduğumuz andır. An nedir? Anda bulunmak olgunlaştırılmaya muhtaç gibi görünüyor. Kalp ve zihin farklı yerde olabilir. Zihnimizin olduğu ânı mı yaşıyoruz, olmak istediğimiz ânı mı yaşıyoruz?
Çağatay: Aziz Augustinus, zaman nedir diyene kadar biliyordum, der. Bir fonksiyon gibi düşünürsek değişkenlerini konuşmak lazım. Mekânla birleştirerek konuşuyoruz. 2 boyutta mekân olunca zaman yok. Zaman, aynı mekânı kullanıyorsak aynı zaman. Yeni mekân kullanıyorsak zamanı taşıyoruz. Rüyada da zaman var, mekân yok. İki kişi aynı anda aynı rüyada görüyor mu? Yaklaştırıyoruz. Ânı döngüsellikle mekâna koyuyoruz. Kavram döngüsel değil, her an eskitebilir. Gazali, determinist görüşü, neden – sonuç ilişkisi içinden bakıyor. Tanrı her an her yönden yaratması gerekiyor.
Hatice: Eşler aynı anda aynı rüyayı görürse hayırlı olmazmış.
Uygur: Zaman yoktur. Dalga dalga belirlersiniz yörünge ilk yaratılan hücredir, hidrojen o nokta yaratımına hareket ede ede fark ediyor, devinim Mevlana’nın dönmesi, harekete verilen fonksiyon. İlk neyseniz, osunuz, geçmiş, gelecek yok. Maddenin ilk hali. Çok fazla nedenselliğe girmeden, sonuca gidemezsiniz.
Kiper: Multi-tasking olunca birden fazla işi aynı anda yapınca aynı anda birden fazla yerde mi oluyorum?
Uhri: Zekâ modülü var. Çoklu zekâ birlikte çalışabiliyor. Multi-tasking, zekânın bir fonksiyonu. Dünyayı algılıyoruz. İnsan olduğumuz için zamanla uğraşıyoruz. Düşündüğünün üzerine düşünüyor. Algılıyoruz. Düşünce düşüncede bağlantısallık için zamana ihtiyaç var. Zamanı üzerinde düşündürmeye zorluyor. Anlam/mana (ortak / öznel)
Zamandaşlık, aynı zaman diliminde zamansallık ise kendimizce öznel aldığımız. Öznel duygusallığı, duygudaşlık var. Biyolojik taraf var. Proust, Kayıp Zamanın İzinde serisi hafıza, zaman ve anlam üzerine iyi bir okuma önerisi olabilir. Hafızayla yakalayabiliyorsak bunun üzerinde düşünmek bizi insan yapıyor.
Geri bildirim: 043. Oturum: Eski NEDİR? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 066. Oturum: Fesat NEDİR? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 029. Oturum: Dost Nedir? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 162. Oturum: Delilik NEDİR? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 025. Oturum: Mucize NEDİR? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 050. Oturum: Oyun Nedir? - Yamuk Duruş
Geri bildirim: Hayalet Gemi Dergisi - Yamuk Duruş