052. Oturum: Ölüm Nedir?

Death and Life Gustav Klimt üstünden ölümü konuştuk

03.10.2021

Soru: Elli ikinci oturumda hayatın bir parçası mı yoksa sonu mu olduğu konusunda tartışmaların hız kesmeden devam ettiği “ölüm” üstüne konuşacağız. Ölüm nedir, sizin için ölüm nedir?”

Seda: Bence ölüm, sesi unutmaktır.

Neri: Doğum diye bir şey olmadığına göre ölüm de yoktur. Ruh ebedidir. Ölüm – bence bilimsel değildir. (unscientific) Bu nedenle de ölüm diye bir şey yoktur.

Mehmet:  Ölüm bence ‘sessizliktir’.

Bengü:  Bence ölüm, ebediyettir. İnsanın tüm bedensel ve ruhsal ağrılarından sızılarından ayrılması, kurtulmasıdır.

Ahmet: Ölüm deyince, benim aklıma ilk önce Entropi kavramı geliyor. Entropi bildiğiniz gibi sıfır olma eğilimindedir, ölüm de insan için Entropi halidir. En düşük enerjiyle en yüksek düzensizliği sürdürdüğümüz haldir.

Tolga: Ölüm nedir?  Benim aklıma ölüm deyince ilk Cemal Süreya şiiri düşüyor.

The Death of Chatterton -  Henry Wallis (1830 - 1916)
The Death of Chatterton – Henry Wallis

Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü, kör oldum.
Yıkadılar, aldılar, götürdüler.
Babamdan ummazdım bunu kör oldum.
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum.
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Söylelemesine maviydi kör oldum
Taslara gelince hamam taslarına
Taslar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taslarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mı?

Cemal Süreya (1931-1990)

Ölümün başlangıç olduğunu düşünsem de maddesel olarak üzüntü doğuruyor. Yaşarken hepimiz ölümü bekliyoruz ama başımıza gelince ya da tanık olunca bir şaşkınlık yaşıyoruz.

Mustafa:  Ölüm yaşamdan bağımsız olmayan bir kavram. Organizmanın kendi görevlerini yapmadığında iflas etmesi halidir. Bir insan, bir organizma, ya da okyanusta su damlası buharlaşır, atomları parçalanır. Tekrar birleşir, okyanusa damla olup tekrar düşer. Ölüm döngünün bir parçasıdır.

Uhri:  Ölüm “mutlak olandır.” İnançlı olanlar için tanrı ne kadar mutlaksa ölüm de o kadar mutlaktır. Belki sanat bize ölümü anlama konusunda iyi bir mihmandar olabilir.

Ölüm Nedir?

Yaşayan Birinin Zihninde Ölümün Fizikî İmkânsızlığı

Bildiğiniz gibi Damien Steven Hirst, Young British Artists grubunun en önemli temsilcilerinden biridir. “Yaşayan Birinin Zihninde Ölümün Fizikî İmkânsızlığı” (The Physical Impossibility of Death in the Mind of Someone Living) isimli eserinde formaldehit içinde ölü bir kaplan köpekbalığını sergiler. Yine İsveçli Yönetmen Roy Arne Lennart Andersson filmleri bize ölüm ve ölüm algımız üzerine farklı bir ayna tutar. Bir de fiziksel olarak ölüm, solunumun durmasıdır, diyeyim, burada sözü tekrar size bırakayım.

Fazilet:  Ölümü tarif edebilmem için galiba yaşamı tarif edebilmem lazım. Dünyadaki yaşam var olmak, görünür olmak gibi görünüyor. Ölüm, yok olmak, görünmez olmak mıdır? Ölüm deyince benim de aklıma Oruç Aruoba’nın  ‘De ki işte’ kitabı geliyor. Ölümün prizmaya gelen ışığın, 7 renge ayrışması gibi… Deneyim (fark âlemi) birlik âlemi–edebi âlem. Tevhit inancı, olgunluk, kemale ermek demektir. Farkındalıklarınla yola devam et!

Hakan: Sonraki hayata geçmektir. Bedenin ölümündeki duygu nedir? Bedenin ölümüne fazla mı anlam yüklüyoruz? , İslami fıtrata göre insanın bedenine, ruh sıkıştırılmış. Verilmiş beden, imtihanları, görevleri tamamlıyor ve teslim oluyor. Beden sadece bir araçtır, Baki olan ruhtur.

Ersan: Bence ölüm, yoktur. İnsan, yaşarken ölüyor ama varlık âleminden sıyrılacağına inanmıyor.  İnsan kibri nedeniyle doğaya, yapıya saygısız. Hatta o kadar kibirli ki,  şeylerin bile kendisi gibi ölümlü olduğunu düşünüyor.

Bayram: Ölüm bence, beden bütünlüğünün bozulmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de bedende nefis olarak bahseder. Ölüm söz konusu olduğunda (öz/ben) ruh demez. Uykudakiler, uyanır. Ölüm, bizi biz yapan şeylerin alınmasıdır yani Ben’in alınmasıdır. Anne karnına girmeden önceki hale dönüştür. Tüm maddeler gibi insan da helak yasasına tabiidir. Yani yıkılış, değişim, dönüşüm süreci devam eder.   

Ferda: Bir insanın sonsuzmuş gibi hissettiği yapıdan 1’e dönmesidir. Sıfırı sıfıra bölme haline geri dönmesidir. Ölüm bence nihayet değildir. Ölüm bizim hayatımızın da bir parçasıdır. An içinde sürekli olarak başımıza geliyor. Mesela hücrelerimiz altı ay içinde yeni hücrelerle yer değiştiriyor. Parçalarımız sürekli ölüp yeniden doğuyor.

Okan: Biyolojik ölümden bahsediyorsak, yaşam döngüsünün bir parçasıdır. Yaşamsal formumuzun değişmesidir.

Tayfun: Bence ölümü gereğinden fazla abartıyoruz. Ölüm pek de abartılacak bir kavram değil. Fikirlerin ölümünün canlılığın bitiminden daha önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşam döngüsünün bir parçasına diğerinden daha fazla anlam yüklememiz gerekir.

Tamer: Friedrich Nietzsche, “Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum” diyor. Biz canlılar olarak genellikle ölüm için pek bir şey yapmayız. İstisnalar dışında yaşama arzumuz, yaşama bilincimiz daha ağır basar. Gerçi yaşam arzusu ve yaşama bilincini de birbirinden ayırmamız gerekir. Yaşama arzusu söz konusu olduğunda bu dünya için ne gerekiyorsa onu yapmak ağır basar. Yaşama bilinci söz konusu olduğunda öteki dünya bilinci de devreye girer. Ölüm bilinci ile yaşamak, biz öldükten sonra bir şey bırakmamaya uzanır. Bilim insanları, filozoflar – düşünme sistemleri aramızda yaşar. Düşüncenin ölümsüzlüğünü unutmamak gerekir. İnsan, kendi ölümsüz evrenini yaratmaya çalışıyor.

Özlem: Bilinen 5 duyumuz var. Biz yaşamı bu beş duyguya göre anlıyoruz. Ölümü ise öncelikle tekrar görmemek üstüne tanımlıyoruz. Biz bu şekilde genellerken görme engelliler tekrar dokunamamak üstünden tanımlıyor. Buradan bakınca, sahip olduğumuz duyuların ölümü anlamaya yeterli olmadığını söyleyebiliriz, çünkü ölümü bir duygunun tekrar edilemez yokluğu olarak tanımlıyoruz. Ölüm bence sonsuzluk demek, ben bedenin ölümüyle yok olmadığımızı düşünüyorum.

Akif: Hristiyan mistisizme göre bir durum karşısında benliğimizi, yerle bir edecek durumu kabul etmeye kendinden vazgeçebilmektir. Bu duruma ölme durumu denir. Yenilenmeye, gelişmeye giden yolda, yücelttiğimiz benliğimizi törpülemek adına her gün ölmek gerekir. Yaşam ancak bu yolculuğu keşfetme sırasında defalarca ölmekle mümkündür.  

Ölüm Nedir?

Memento Mori

Kiper:  Ölüm denen şey sadece insanın başına mı geliyor?

Hasan: Ölümle insanın tüm canlılığı değil, bölgesel canlılığı gidiyor. Ölümün insanın tüm canlılığını aldığını söyleyemeyiz. İnsanın duygu, düşünce gibi bedensel canlılığının ötesinde canlılıkları da var. İnsan öleceğini bilmesine rağmen, yaşayan bir varlıktır. Ölüm; yaşamı tanımlamak, değerli kılmak, anlamlandırmak için kullandığımız bir kaldıraç noktasıdır.

Kiper:  Anlam arayışımızın temel nedeni, ölümü anlamak olabilir mi?

Ahmet: Salt ölüm anlam arayışımızı açıklamaya bence yetmeyebilir.  Her şeyi ölüme bağlamak da anlamlı sonuçlara ulaşmamızı engelleyebilir. İnsanın anlam arayışında doğayı anlamak, doğaya hükmetmek önemli yer tutuyor.

Tamer:  Öleceğimiz için yaşamak, ya da yaşamak için ölmek! Yaşamak için ölenler, daha insani bir şey yaparken öldüler. Derisini değiştirmeyen yılanlar, ölüme mahkûmdur. Friedrich Nietzsche, düşüncesini değiştiremeyen insanların da ölüme mahkûm olduğunu söylüyor.

Kiper: Yani, büyümek için mi içimizdeki çocuğu öldürüyoruz?

Ayda: Ruhun ölümlüğü/ölümsüzlüğü bunun aşkınsal tarafı. Ölümü bizler anı durumuyla,  gidenin geride bıraktıklarıyla değerlendiriyoruz. Varlık olarak başkasıyla anın var! İnsan olarak ölülerimize ağlamıyoruz. Anılarımıza, veda etmeye ağlıyoruz. Ölüm benim için anılarımla bağın kopması demek.

Necdet:  Ölüm, gelenlerin, gitmesidir. Bir realitedir. Her yaşam formunda da bu şekilde gerçekleşir. Ampirik bakış açısıyla olan bunu gözlemlemek de mümkündür. Gelenlerin bir gün gideceğinin bilinmesi, erdem sahibi olanlar için huzur içinde ayrılma derdini getirir (Baki bir kubbede bir hoş seda imiş). Ardınızdan edilecek hoş sözleri de ölümsüzlük olarak düşünebilirsiniz.

Büşra:  Tecrübe ettiğim- yas süreci, travma duygu düşünce değişimi. Ayrıca bazı canlılar için hak edilmişliktir. İstek/arzu cezalandırma işi de aklıma geliyor…

Kiper: Aklıma bir çırpıda gelen birkaç cümleyi sıralayayım. “İçimdeki çocuk öldü.”, “Öldüm öldüm dirildim.”,  “İçimde bir şey öldü.”, “Ölsem de kurtulsam.” Gündelik hayatta sıklıkla karşımıza çıkan söz öbekleri bunlar. Tabii ilk soru ölüm gerçekten bir kurtuluş mudur?  Kimi zaman da nihayet kavramı yerine de ölümü kullanıyoruz.  Daha önceki odalarda forum değişimine de değinmiştik. Duygusal ya da fikirsel olarak ölümü kabul edemeyişimizin nedeni sizce nedir?

Death on the Pale HorseBenjamin West

Ahmet:  Ölüm ve sonrasına ait “belirsizlik” olabilir. İnsan belirsizlikten korkar. Bilinç anlam arama derdindedir. Herhangi bir durumun belirli hale gelmesi bizi tatmin ediyor. “Matrix” filmini hatırlayalım. Sistem, mevcut denklemi eşitlemeye çalışıyor. Bilinmeyen kavram, bilinir hale geliyor.

Mehmet:  Ölümü hayatın toplamı olarak ya da Z raporu olarak görebiliriz.  Ölüm bedenin ceset halidir. Ruh ve bedenin birbirinden ayrılmasıdır.  Bu ayrışma ya da  “kopukluk” diğer insanlarda hüzne neden olur. Varoluş felsefesi de ölüm üzerinden dönmüştür. Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Sıtkı Tarancı ya da daha önce bahsedildiği gibi Oruç Aruoba ölümü dert edinmiş şairlerimizdir.

Kiper: Bence birçoğumuz ölümü unutulmak üstünden tanımlıyor. Örneğin,   benim babaannem uzun ömürlü olmanın, torunun torununu görmek olduğuna inanırdı. Bu nedenle torunları erken evlensin diye bir hayli çabaladı.

Ferda:  Ölüm, şu andaki halle aynı olmama durumudur.

Ali: Ölümden korkmamızın nedeni, ölümün karanlık ve belirsiz oluşundan kaynaklanıyor. İnsan için dünya malından ayrılmak zor. Sevdiklerimizden ayrılmak zor. İnsan, metafiziğin parçası. Tasavvuftaki vahdet kavramı bu kaygı ve korkuları bir nebze de olsa yatıştırıyor. Birliğin parçalanmadığını, parçalanmayacak olduğunu bilince ölümden korkumuz bir nebze de olsa azalıyor.

Hasan: Ölümü, yaşam ile anlamlandırmaya çalışıyoruz. Yaşadığımız koşullar içinde ölümü aşmaya çalışıyoruz. İnsanın kendini aşma çabasında bir şey gibi geliyor.

Kiper: Ölüm insanın olgusal olarak doğal sınırı mıdır?

Uhri: “Herkes” için kimi zaman “bazen” de kimi zaman da “bazı” vardır. Biz bu kelimeleri kullanarak genelleme yapmaktan kaçınır istisnalara kapıyı aralık bırakırız. Gel gelelim “ölüm” herkes için geçerli ve “mutlak”. Hayat önünde sonunda ölüme dokunuyor. İnsan da pek çok anlamı buradan oluşturuyor. İcat ediyor. Ölümü öteleyerek/unutarak yaşıyoruz.

Ferda: Marcus Aurelius, ölümü kurtuluş olarak görmüş. Tutku, hırsı, algı, yorulan bedenlerimiz için kurtuluş olduğunu söylemiş. Ölümlü bedenlerimizce on binlerce yıldır ölümsüz gibi yaşıyoruz.

Kiper: Örneğin film seyrederken “son” yazısının ekranda belireceğini bilerek izliyoruz. Acaba kendi hayatımızdaki son yazısının ne zaman çıkacağının belirsizliği mi bizi endişeye sevk ediyor? Hepimizin ölümde eşitlendiği doğru olsa da ölüm yaşam süresi ve biçiminde bir denklik vadetmiyor.

Nihat: Dün rüyamda bir kız gördüm. Uyandığımda yoktu. Bu kızın ölmüş olmasıyla bir rüya olması arasında fenomenolojik açıdan bir fark yok. Dışarıdaki insanların tamamı, eğer rüyamızın bir parçası değilse rüya evreni için ölüdür. İnsanın bu dünyadaki uyanışıysa – kendini bilmesidir. İnsan gaflet uykusundan, tanrıyı bilerek uyanır. Ölümün olanaksızlığı – insan yaşadığı hayat içerisinde, hangi alemde füzyon sağladıysa o evrene doğacak.

Mustafa: Ölüm, canlının işlevini yitirmesidir.

Ölüm Nedir?

Mehmet: Canlılık hücre zarı gibi seçici – geçirgendir. Ölümse bir yay gibidir.

BONUS : Bazen bestelere eşlik eden yarım kalmış şiirler -güfte- insanın aklına düşüveriyor…

Can Gox – İçimde Ölen Biri 
Kaan Tangöze – Bekle Dedi Gitti

5 thoughts on “052. Oturum: Ölüm Nedir?”

  1. Geri bildirim: Oturum #27: Susmak Nedir? - Yamuk Duruş

  2. Geri bildirim: Oturum #30: Masumiyet NEDİR? - Yamuk Duruş

  3. Geri bildirim: 143. Oturum: Aile NEDİR? - Yamuk Duruş

  4. Geri bildirim: 080 &081 ve 082. Oturum: Zaman NEDİR? - Yamuk Duruş

  5. Geri bildirim: 090. Oturum: Barış NEDİR? - Yamuk Duruş

Yorum bırakın