04.12.2022
Soru: Yasak nedir? Sizin için yasak nedir?
Kiper: Yasaklar mı bizi tanımlıyor, biz mi yasağı tanımlıyoruz? Yasaklar hayatımızda ne kadar yer kaplıyor?
Enes: Yasak, birilerinin, bir başkası adına bazı eylemlerine engel olması durumudur. Bu durumun neye göre ya da kime göre olduğuna da sanırım ileride değiniriz. Yasak birilerinin ortak aklı ile ortaya çıkıyor fakat bu birilerinin ortak aklı ne kadar doğru, ne kadar gerçek, ne kadar genele hitap ediyor, buna da bir bakmamız gerekir. Yasağın tarihine de bir bakmamız lazım, insanlık tarihinde ne zamandır yasaklar var…
Mo Mo ( Erkan): Hayatımın çok büyük bölümünü, büyük yasaklarla geçirdim. Ait olduğum dini toplulukta günlük hayatta nelerin yenip yenmeyeceğine, nelerin giyilip giyilmeyeceğine, neyin ne zaman yapılacağına dair sıkı yasaklar mevcuttu. Ben bu yasakları, benimseyemedim, rahat edemedim, huzurlu olamadım. Bu nedenle, ben kendime yasaklı olmayan bir din aradım, yasaklı olmayan bir toplum aradım, yasaklı olmayan ilişkiler aradım. Ne yazık ki bunların hiç birinin mümkün olmadığını gördüm. Bu nedenle yasakların bizim yaşamımızın kendisi olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı ip atlar gibi ya da seksek oynar gibi yasaklarla birlikte oynamayı ve yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor.

Kiper:Yasaklarla bu kadar boğuşan biri olarak bir taraftan her bireyin de yasak koyduğunu düşünüyor musun?
Mo Mo ( Erkan): Her birimiz kendi yasaklarımızı üretiyoruz.
Kiper: Yasakları delip geçmek bir cesaret mi ister yoksa sadece delinip geçilir mi?
Tunç: Yasağın cezası yeteri kadar caydırıcı değilse delip geçmek kolaydır. Yaptırımı arttıkça aşılması zorlaşıyor. Yasaklar bana sıkıcı, hareket alanını kısıtlayan, erk sahibi tarafından belirlenmiş bir takım kurallar gibi geliyor. Zamana, topluma, coğrafyaya bağlı olarak değişen erk sahibinin iktidarı ve düzeni tesis etmek için kullandığı aparatlardan biri yasak kavramı. Yasaklara genelde bir caydırıcı olarak ceza eşlik ediyor. Yasakları savunmak istemiyorum ama bazı durumlarda “ üreme döneminde av yasağı” gibi mantıklı yasaklar olabiliyor. Genel olarak yasakların insan davranışını yeniden tasarlamak ya da sınırlandırmak için konulduğunu düşünüyorum. Kimi durumlarda bu tasarım tarafından o kadar boğuluyoruz ki sonuçlarına aldırmadan yasağı çiğniyoruz, tıpkı bugünlerde İran’da olduğu gibi.
Kiper: Kuralı, yasaktan nasıl ayıracağız? Yasakla nasıl ilişki kuracağız? Yasakla ilişki kurarken, yasak ilişkiden nasıl kaçınacağız?

Yıldır: İlk aklıma geleni paylaşacağım önce; yasakları, yasaklasak bu bir yasak olur mu, yoksa yasağı ortadan kaldırır mı? Ben yasağı sınır kavramı ile ilişkilendiriyorum. Birilerini korumaya değer gördüğü ya da kıymetli gördüğü o şeyi korumaya yönelik çizdiği sınırı belirginleştiren şeye yasak denir. Bu önem verilen şeyi korumak için sınır çizmek adına konulan yasak, bir başkasının önem verdiği veya korumak istediği sınırla/yasakla keşişince problem ya da çatışma başlıyor.
Bu noktada konulan yasak ihlal edilmeye başlıyor. Yasak kişisellikten çıkarılabilir mi? Yasağın işlevselliği nedir? İnsan destursuz bir varlık, yasak koymak, yasağı çiğnemek konusunda işin içinden bu nedenle kolayca çıkamadığımızı söyleyebilirim.
Kiper: İşlevsel yasaklardan bahsediyoruz, avlanma yasağı gibi… Pekiyi, insan akıl edemiyor mu hayvanların üreme zamanında avlanmamayı? Geçimini balıkçılıktan sağlayan geçinmeye devam edebilmek için üreme zamanında avlanmamayı akıl edemediği için mi av yasağı koyuyoruz? Burada bir tuhaflık yok mu?
Yıldır: Bütün koyulan kurallar “aptallar ve ahmaklar” içindir. Otorite bütün kurallarını “aptallar ve ahmaklara” göre şekillendirir.
Mehmet: Öncelikle yasakların en azından bir kısmının “iyi” olduğunu söylemek lazım. Yasağı tek başına konuşmak yerine özgürlük kavramıyla ilişkilendirerek konuşursak daha iyi olur. Özgürlük kavramının bittiğini varsaydığımız yerde temas ettiğimiz kavrama yasak diyoruz. Yasak kavramıyla adalet mekanizmasının içinde de karşılaşıyoruz. Örneğin Robinson’u ele alalım. Adada tek başınayken bile fark edilmek için adanın tamamını ya da bir kısmını ateşe vermiyor. Demek ki mahşeri vicdan denilen şey var ve diğer canlıları tehlikeye atacak bu eylemden Robinson kendine koyduğu bu yasak nedeniyle kaçınıyor. İnsanlar da tıpkı Robinson gibi toplumsal yaşamda sınırsız bir özgürlükle gelecek kaos yerine yasaklarını koydukları bir düzeni benimsemiştir. Cervantes, Don Quijote’yi yukarından aşağı gelen buyruklarla boğuşan insanın hâlini betimlemek için yel değirmenleriyle savaştırmadı mı? Tabii Machiavelli’ye de bakmak gerekir. Prens adlı eserinde verdiği örneklerle “koyduğunuz yasaklarla hem toplumunuzu manipüle edersiniz hem de bir arada tutarsınız” diyordu. Bu bağlamda yönetmek ve yasaklar arasındaki ilişkiyi de unutmamız gerekir.
Yasak Nedir?

Kiper: Kuralları yasak diye kabul edecek miyiz?
Mehmet: Her yasak bir kuraldır ama her kuralın içinde yasak yoktur.
Kiper: Hiç yasak talebiniz oldu mu? Şöyle bir şey yasak olsa diye içinizden geçirdiğiniz bir şey var mı?
Burcu: Yasaklar hayatımızı kolaylaştırmak için koyulmaz mı, sorusuna istemsizce “evet” cevabını veriyorum. Sonra, yasaklı yazarlar var mesela, onu ne yapacağız, diye sorulduğunda yasağın çok anlamsız olduğunu düşündüm. Toplumda bir arada yaşayabilmek zorundayız ve bazı olgular tek tek insanların vicdanına bırakılamayacak kadar önemli, bu nedenle yasaklar bir haliyle hayatımızın bir parçası gibi duruyor.
Yiğit: Eskiden serbest olan ve şimdi yasak olan ve genel olarak kabul görmüş bir iki yasak da var. Mesela toplu taşıma araçlarında uzun zamandır sigara içilmiyor. Mesela nesli tükenmekte olan hayvanların avlanma yasağı, hemen herkesin uymakta istekli olduğu yasaklar gibi görünüyor. Anmadığımız ama daha önce konuştuğumuz “tabular” var. Toplum tarafından cezası verilen bir yasak biçimi tabu. Kınama, ayıplama ya da toplumsal dışlanma çok büyük bir yaptırım olarak görülebilir. Yasaklar ve yaptırımları arasındaki bağıntıyı unutmamız gerekiyor.
Mahmut: Bireylerin normal özgürlük alanlarının dışına taşması halinde yasak devreye giriyor. Yasak eğer bireysel müdahale ile baş edilemeyecek bir yerde yer alıyorsa kanun koyucu bunu yasaya dönüştürüyor. Gelişmiş toplumlarda yasaklardan daha fazla kurallar karşımıza çıkıyor.
Kiper: Özgürlük alanları suiistimal edildiği uygulamaya alınan yasaklar sizce işe yarıyor mu?
Mahmut: Sadece önleyici bir tedbir almış olduğunu söyleyebiliriz. (Kırık Camlar Teorisinin, Kayseri uygulaması örneğini paylaştı. Teori, düzen halindeki kamuya açık kentsel ortamlarda düzenin sürdürülmesi, daha ciddi suçların ve vandalizmin oluşmasını önlemek amacıyla izlenmesi anlamına gelir. Amaç, düzende bozulan küçük şeylerin tekrar düzenli olacak şekilde değiştirilerek, düzenin sağlanmaya devam edilmesidir.) Sorumluluk bilinci ve özgürlük talebi, yasakları önce kurallara çeviren sonrasında da dengeyi sağlayan bir unsur olarak değerlendirilebilir.
Ayda: Yasağı doğru tanımlamaya çalışmak sanki ileri derecede integral hesabı yapmaya benziyor. Bir kasıtla belirlenmiş alanların, ihlal edilmesi haline karşımıza çıkan şeye yasak diyoruz. Kural ihlallerinde yaptırımlar kulağa daha hafif olacakmış gibi geliyor. Yasağın ihlalindeyse, yaptığınızın cezasını çekmek zorundaymışsınız gibi kulağıma tınlıyor.
Kiper: Neden yasakları bu kadar seviyoruz?
Delil: Baştan söyleyeyim, ben yasaklara karşıyım. Yasak şudur ya da kanun budur gibi bir tanım ya da ayrım yapmak istemiyorum. Ben yasak, kanun, kural, emir vb. bunların hepsinin birbiriyle bağlantılı kavramlar olduğunu düşünüyorum. Bu kavramların son 5000 yıldır hayatımızda olduğunu (Ur-Nammu Kanunları) unutmamamız gerekir. Ben bu kavramların hayatımızı mahvettiğini düşünüyorum. Ortada bir kanun ya da kanuni uygulama varsa bunu en iyi yasakla yaparsın. Egemen bunu yaparken, doğamızda, düşüncemizde aslında yasak kavramı bulunmuyor. Düşüncenin önüne sınır koyulamayacağı gibi insan doğasına uygun şekilde bir form geliştirebilirse yine yasaklardan bahsetmek mümkün olmayacaktır. Yasak eklektik bir kavram, insan yaşayışına sonradan eklenmiş bir kavram ve bu kavramın hayatımızı mahvettiğini düşünüyorum.
Enes: Yasaklar her zaman hayatımızda olmaması gereken bir yerde mi?
Delil: İnsani yaşam koşullarının tesis edilebilmesi ve kaotik problemlerin yaşanmaması için kanunlar gerekiyor. Yasak kavramı, kanun gibi bir kavram değil, çok keskin bir kavram. Yasakların konulurken ahlaki, toplumsal, insani boyutları düşünülerek koyulduğunu düşünmüyorum. Yasak kavramı bana zorba kavramını çağrıştırıyor. Bu nedenle yasakların mümkün mertebe hayatımızda olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yasak benim için kanundan farklı bir zorbalık tanımına denk geliyor.
Kiper: Yasaklardan bu kadar hazzetmiyor oluşumuz toplumsal karakteristik olarak hayır diyemediğimiz, itiraz kültürümüz olmadığı için olabilir mi?

Korel: Erk sahibi, yönettiği toplumu eğer yasaklara dayanarak yönetiyorsa, erk sahibinin toplumun fertlerini “geri zekâlı” kabul ettiğini söylememiz gerekir. Bir toplumda eğitim seviyesi yükseldikçe, yasakların yerini kurallar alır. Birine bir şeyin yasak olduğunu söylemek, söylenilen kişiye güvenilmediğinin – aklına, fikrine, ahlakına, empatisine vs. – beyanıdır.
Kurallar, bir önermeden ibarettir ve yasaklardan daha işlevseldir. Otorite, ne kadar fazla yasak koyarsa, toplumdan o derece kopar. Yasakların konulmasına harcanan zaman ve maliyet, görece olarak eğitime harcanacak maliyet ve zamandan çok daha az olduğundan geri kalmış toplumların yasaklarla daha çok haşır neşir olduğunu ve eğitimden uzaklaştığını görüyoruz.
Tekin: Yasak geniş bir kavram temelinden tutmaya çalışırsak bir iktidar pratiği olduğunu söyleyebiliriz. Geleneksel toplumlarda ailede başlayan, anne, baba, ağabey vs. ile başlaya ve devlete kadar uzanan bir iktidar pratiği. Bazen işe yarar, bazen işe yaramaz, ters teper. Geçmişe baktığımızda neyin yasak olup olmadığını belirleyen güçlünün iradesidir. Güçlü olan iradesini dayattığında meşruiyet sorgusu başlıyor. Bu soruya erk sahibi kimi zaman çok sert cevaplar – cezalar- verdi. İnsanlar çerçeve belirlenmeden yaşamayı beceremiyor. Kamusal alan bu nedenle yasayla ve yasakla düzenleniyor. Modern devletler yasak koyanı seçme yoluna gitti. Günün sonunda gerçek dünyada yasakların var olduğunu inkâr edemeyiz, yalnız yasakların rehabilite edilmesi ve düşünsel olarak geçilebilmesinin önüne geçmek, yasaklarla ilişkimizi düzeltecektir.
Kiper: Her birimiz şayet kişisel alan tanımlaması yapıyorsak bir şekliyle yasak tanımlaması yapıyoruz. Yani yasakları koyanlar sadece erk sahipleri değil, aynı zamanda her birimiz birer yasak koyucuyuz. Tek tanrılı dinler tarihi, yasak olan elmanın yenmesiyle, bir yasağın çiğnenmesiyle başlıyor. Bu kavramı üstümüze giyip birinci ağızdan konuşmak yerine üçüncü ağızdan “erk tanımı” üstünden konuşmamız yasakla olan ilişkimiz yüzünden mi, emin değilim.
Uhri: O zaman biraz Yamuk Duralım yasak neden var onu konuşalım. Bu kavram bizim neyi görmemizi engelliyor? Varoluşumuzun birtakım sınırları var, bu sınırların içinde kaldığımız sürece yaşantımız devam ediyor. (Biyolojik ya da sosyolojik) Pekiyi, yasak kavramını insanlık neden üretti? Bence, gerçekte görmediğimiz veya göremediğimiz sınırların görünür hale gelmesine biz yasak diyoruz. Kendi dış sınırlarımızı net olarak ortaya koyamıyoruz, bunun yerine kendi sınırlarımızın ötesinde bir yerde çeper olarak bir sınır daha tanımlıyoruz. Yasak kavramı bu noktada bize bu sınırları gösteriyor. Yasak daha önce konuştuğumuz yalan kavramına benziyor. Yalan nasıl açığa çıktığı anda anlaşılan bir kavramsa, yasak da böyle bir kavram. Robinson’un yanına Cuma’nın gelmesiyle sosyal iş bölümü gerçekleşti ve bu iş bölümünün yerine getirilmediği durumlar için yaptırımlar ortaya çıktı. Yasak aslında birtakım sınırlar olduğunu görmemize engel olan içinde yaşadığımız varoluş alanımızın dışardan dikteyle kabul ettirildiği bir sınır kavramının başka türlü ifade edilmesidir.
Kiper: Yani kaşığın olmadığını düşünmek yasak değil ama kaşığın olup olmadığını dile getirmek zaman zaman yasaklanabilir, öyle mi?
Yasak Nedir?
Uhri: Kendimizi duygusal alanda da kilitleyerek kendimizi de yasaklayabiliyoruz. Bunu bireysel olarak da yapabiliyoruz, kitlesel olarak da yapabiliyoruz. Yasak sadece düşünce dünyamızı ilgilendirmiyor. Duygu dünyamız da dâhil olmak üzerek varoluşsal bir sınıra ait bir kavram yasak.
Özlem A!: Kurallar söz konusu olduğunda daha çok bir öneri var gibi duruyor. Yasaklarda ise kesinlikle yapılmaması gerektiğini vurguluyor ve sonunda da yaptırımları var. Kimi zaman kimi yerlerde, yer çöp atmamak gibi bir görgü kuralının yasağa dönüştüğünü görüyoruz ya da kamusal alanda cinsel ilişkiye girmemek bir ahlak kuralı olmasına rağmen bunun da bir yasağa dönüştüğünü görebiliyoruz. Acaba kaç çeşit yasak var ya da yasakları neye göre adlandırıyoruz?
Kiper: Bizim ülkemizde çok sayıda yasak olmasına rağmen bu yasakların denetim mekanizmaları çok zayıf. (Kapalı alanda sigara içme yasağı örneği) Bizde kültürel olarak yasağın etrafından arkasından dolaşacak yol bulmak da çok hızlı gerçekleşiyor. (Hipotenüs kuralı; dik üçgenin hipotenüsü, diğer iki kenarının toplam uzunluğundan daha kısadır.)

Hasan: Öncelikle kural ve yasağı biraz daha net şekilde ayırmamız gerekiyor. Kurallarla; gerek bireysel olarak gerekse (aile gibi sosyolojik kurumlar dâhil) kurumlar olarak bir ihtiyacı -bir arada yaşayabilme düzeni ihtiyacı- karşılamaya çalışıyoruz. Toplumda, büyüklüğü ne olursa olsun, bir arada itiş kakış halinde olmadan yaşama ihtiyacımızı kurallarla sağlamaya çalışıyoruz.
Kurallar aynı zamanda dezavantajlı durumda olanın korunması ve egemenin gücünü koruması söz konusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. Bütün bu kuralları, evrensel normlar ve kültürel kodlarımızla harmanlayarak yazılı hâle getirdiğimizde de yasalardan bahsetmeye başlıyoruz. Pekiyi yasaklara neden ihtiyaç duymuşuz? Kuralların ötesindeki sınırları belirmek ve korumak için tesis ediyoruz. Yasa ile tanımlanan yasaklar söz konusu olduğunda maddi bir yaptırım ya da ceza karşımıza çıkarken yasayla belirlenmemiş ve toplum içinde şekillenen bir yasaktan bahsediyorsak manevi bir ceza ya da yaptırımla karşılaşıyoruz. Bizim problem yaşadığımız ya da tepki gösterdiğimiz yasakların daha ziyade erk sahibinin erkin devamlılığı ve sürekliliği için koyduğu ya da koymak istediği yasaklarla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Mahmut: Sosyal adaletsizliğe yeteri kadar maruz kalanların bu adaletsizlik duygusundan kurtulmak için eksik tesis edilmiş kuralları ya da yasakları çiğnediğini görüyoruz.
Kiper: Eğitimli insanların da kuralları ya da yasakları takip etmediklerini görüyoruz, bu konuda örnekler mevcut. Bu durumu aşmak için nasıl bir yol izleyeceğiz? Eğitim tek başına yasaktan kurala dönmeye yetiyor mu?
Korel: Yasaktan yana olanların, genel olarak özgür iradeden bahsetmesini anlamlı bulmuyorum. Konulan yasağın, eğitimiyle birlikte denetimini de yapmak gerekiyor. Eğitim ve öğretimin ailede başladığını unutmamak gerekiyor. Jenerasyonların sağlıklı ve topluma yararlı olabilmek için ailelerin eğitilmesi ve ehil hale getirilmesi gerekiyor.
Yıldır: Kant’ın bir maksimi var. (Editör Notu: Kant, herhangi bir eylemin ardında duran niyetleri maksim olarak tanımlar. Maksim eylemin altında yatan genel ilkedir.) Öyle eyle ki eyleminin dayandığı ölçü, herkes tarafından kabul edilebilir olsun, diyor. İnsanlar Kant’ın işaret ettiği bu olgunlukta olsaydı insanların yasaya ya da kurala ihtiyacı olur muydu? İnsanlar böyle bir olgunlukta olmadığı için kurallardan, yasalardan, yasaklardan bahsediyoruz. Yalnız, erkin bunları tanımlarken bir soruya cevap vermesi gerekiyor. Ben neyi korumaya çalışıyorum ya da neyi engellemeye çalışıyorum? Erk sahibi bu soruları sorarken, karşı karşıya kalanların da soru sorması gerekir. Bu yasa(k), neye hizmet ediyor ya da neyi koruyor? Bu soruların cevaplarının örtüşmesi çatışmaları büyük ölçüde ortadan kaldırıyor.

Burcu: Yasak bir anlamıyla dikte etmektir. Bir şeyi yapamazsın demekle, bunu yapacaksın demekle aynı şey mi?
Kiper: Bir şeyi yapamazsın demekle, bir şeyi ancak şu şekilde yapabilirsin demek arasında bence teknik anlamda herhangi bir fark yok.
Korel: Ahlak ya da erdem denilen şeylerin yasaklarla belirlenemeyeceğini düşünüyorum.
Nur: Toplu yaşamamız gerekiyorsa yasaklar ve yasalar her zaman gerekli olacaktır. Önemli olan yasakları toplumun niteliğini arttıracak şekilde dizayn etmektir. Dezavantajlılar için yasakların fonksiyonu görmezden gelinemez.
Tekin: Yasaların mutlak bir rıza talep etmesine izin vermemek gerekir. Derrida’nın, yasağı koyan yasanın kendisinin yasadışı olduğuna dair söylemini hatırlamamız gerekir. Bu noktadan hareketle, yani erkin koyduğu kuralın kendini sonradan meşrulaştırmasından hareketle, yasaların ve buna bağlı yasakların sürekli eleştirilmesi ve takip edilmesi gerekir. Mussolini ya da Hitler’in de yasaları ve bu yasalarda yer alan yasakları vardı. Yasakların yasaların içinde yer alması bu yasakların toplumun yararına ilişkin bir kanıtı olmadığını unutmamız gerekir. Yine de söylemeden geçmemek gerekir ki bu düşünce konulan bütün yasakların çiğnenmesi için değil aksine farkındalığın arttırılması içindi. Kurumsal eğitimin, birinin diğerlerini eğitme hakkına sahip olduğu iddiasındadır. Kurumsal Eğitim bu anlamda erkin ya da iktidarın mutlak emrindedir ve bunun sürekli eleştirilmesi ve sürekli takip edilmesi gerekmektedir.
Geri bildirim: Tokat - Yamuk Duruş
Geri bildirim: 143. Oturum: Aile NEDİR? - Yamuk Duruş