26.06.2021
Soru: Masumiyet nedir? Sizin için Masumiyet nedir?
Neri: Masumiyet deyince benim aklıma insanoğlu gelmiyor. Hayvansal bir kavram olduğunu düşündüğüm için hayvanlar geliyor. (unconditional love) Koşulsuzluğun insanlarda olduğuna inanmıyorum.
Ahmet: Saflıktır, ari olma halidir. Algısal herhangi bir forma girmemiş olma hâlidir. Formlaşmamış olandır.
Neri: Masum değiliz, hiçbirimiz.
Zemine: Hiç kimse denemediği ‘şeyin’ masumu değildir. Sınavından geçmediğimiz hiçbir kavramın masumu değiliz.

Mehmet: Korunmuş, korunaklı, suçsuz olana masum diyoruz. Yine de genel bir masumiyetin mümkün olduğuna inanmıyorum. İnsanın bile isteye yapmadığı hataların en az olma haline de masumiyet denilebilir. Kişisel egonun tatmin edilmesinden uzaklaştıkça, doğruyu bükmekten yana davrandıkça masumiyetimize yakınsıyor olabiliriz.
Uhri: Aslında bakmamız gereken ve anlamamız gereken insan neden böyle bir kavrama ihtiyaç duymuş, neden böyle bir kavram türetmiş.
Sosyal yönüne ve bireysel yönüne de bakmak gerekiyor. Toplumda genel kabul görmüş olan masumlar, çocuklardır. Bir şeyler değiştikçe, masumiyetin olup olmadığı tartışılır.
Soru: Masumiyet, hareketle kaybedilebiliyorsa o zaman masumiyet deneyimin tersi bir yerde mi duruyor? Yani biz her deneyimimizle masumiyetimizden uzaklaşıyor muyuz? (Çocukların yetişkinliğe geçerken öğrenmesi de kast ediliyor)
Neri: Ben masumiyetin özsel ya da içsel bir durum olduğuna inanıyorum. Masumiyetin deneyimle bağlantılı bir tarafı olduğunu düşünmüyorum. Aynı şey için yüzlerce deneyim yaşayabilirsin ama yine de içindeki masumiyet yüz birinci deneyimi yaşarken seni faka bastırabilir. Masumiyet kişinin kendi iç dünyasıyla ilgili, dış dünyanın dokunabileceği bir şey değil.
Ahmet: Neri’ye katılıyorum, deneyim sahibi insan da masum olabilir. Masumiyetin önemli bir parçasının niyetin saflığında gizli olduğunu düşünüyorum.
Hasan: Masumiyetin kaybedilen değil aksine kazanılan bir durum olduğunu düşünüyorum. İnsan yaradılış özelliklerine uygun davranmaya başladığında, evrensel değer sisteminin içinde kalmayı başardığında erdemli bir hale geliyor. Bu erdemli hâli de biz masumiyet olarak tanımlıyoruz.
Ayda: Bireyin saflık derecesinin imrenilecek bir yerde olma durumuna masumiyet diyoruz. Burada az önceki arkadaşlarımın söylediği gibi niyetin saflığının altını çizmemiz gerekiyor.
Burak: Sizce masumiyet durumsal mıdır? Yoksa biz masumiyeti genel geçer bir kural gibi mi tanımlıyoruz?
Ddur: Ben iyiyi ve kötüyü kendime göre tanımladığım için masumiyetin döneme ve zamana göre değişebileceğini düşünüyorum. Masumiyetin ve algısının kişisel olduğunu düşünüyorum.
Neri: Genel kabul görmüş bir ilke olarak çocukları masum kabul ediyoruz ama çocuklar bana göre masumiyete sahip değiller. Burada kast ettiğim şeyi bir soruyla daha doğru anlatabilirim. “Hiçbir şey yapmamış insan masum mudur?” Bence masumiyeti belirlerken bakmamız gereken taraflardan birisi işin bu yönü. “Çirkini sevmemişler, kendini masum sanmış.” şeklinde bir atasözümüz var. Sınanmadığımız, denemediğimiz bir şeyin masumu olma fikri bana pek doğru gelmiyor.

Ahmet: Genel olarak insanlara hırsızlık yapar mısınız diye sorduğumuzda insanların yüzde doksan dokuz onda dokuzu yapmam şeklinde cevap verir. Bu cevap içinde bulundukları durumun üzerinden verdikleri bir cevaptır. Şartlar değişince insanlar yapmam dedikleri eylemi yapabilirler.
Kiper: Hukukta biliyorsunuz birey için suçu ispat edilene kadar herkesin masum olduğuna ilişkin bir ilke var. Burada kişinin suçlu olduğunu ancak ispat ettiğimizde masumiyet karinesini elinden almamız gerektiği söyleniyor. Pekiyi sizlere göre gündelik hayatta etrafımızdaki tanıdığımız ve tanımadığımız kişilere masum etiketini kolay mı veriyoruz? Yoksa çok kolay mı masumiyetlerini ellerinden alıyoruz?
Neri: Burada bizim tutumuzu en belirgin etkileyen kültürdür. İçine doğduğumuz kültür bu konudaki yaklaşımımızı belirliyor. Tabi bununla birlikte kişinin bu kavrama yüklediği anlam da belirleyici oluyor. Tekrar olacak ama burada karşı tarafın niyetini sezmemiz kadar kendi niyetimizin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Masumiyet Nedir?
Kiper: O zaman soruyu şöyle değiştirmekte fayda var. Kendi mahremiyet alanımız olduğu ve genel olarak kendimizi masum kabul etme eğiliminde olduğumuz için karşı tarafa çok mu kolay masum değil / masum mu diyoruz?
Zemine: Bence bizler kendimizi bilirkişi olarak gördüğümüzde insanları yaftalarken kendimizi referans alıyoruz. Hatta kendimizi aynalıyoruz. Bu aynalama süzgecinden söylediğiniz etiketlemeyi gerçekleştiriyoruz.
Burak ve Ahmet: Başka bir taraftan bakalım. Kişinin sabıka kaydı var. Üstelik bu kayıt için cezasını da çekmiş olsun. Bana göre, ben bir daha aynı şeyi yapmayacağım beyanında bulunuyorsa onu da masum kabul etmemiz gerekir.
Kiper: Yani kişi yaptığının karşılığı olarak bir bedel ödeyince masumiyetini kazanıyor, öyle mi? Yoksa bedelini ödedikten sonra ya da bir durumla ilgili olarak tövbe ettiğinde tekrar aynı şeyle sınandığında bir önceki seçimini tekrarlamıyorsa mı masumiyetini kazanmış oluyor?

Tamer: İnsan genel olarak rasyonel olma eğiliminde olan bir varlıktır. İnsan kendisiyle çelişmek istemez. Bu nedenle de insan genel olarak kendini masum görür, masum kabul eder. Özünde kendini kabul etmek, çok büyük bir erdemdir. Verdiğiniz örnekteki ceza ise kişinin düzelmesi ya da öğrenmesi için bir yaptırımdır. Burada “ değişmek” önemli bir kavramdır. Mesela çatışmaların devam ettiği bir toplumun en yaşlılarını suçlu kabul edebiliriz zira barışı tesis edememişlerdir.
Bizim hep üstünde durduğumuz kâmil insan, masumiyet gibi kavramları kendisi için oluşturmuş kişidir. Masum insan biyolojik yapısına hükmedendir. Kâmil insan olmaya çalışmak bize iş çıkartır. Mesela doğanın kendi içinde bir ahlak anlayışı vardır, yine de doğada kurnazlık gözlemleriz. (Pusuya yatmış avcı) Biyolojik tarafımızın getirdiği bu benzer özelliklerimizi kontrol altına almak, analitik, diyalektik toplumsal ahlak normlarına uygun bir iç ses geliştirmek, kendine yakışanı yapmayı bu bağlamda içselleştirirken evrensellik ilkesini ihlal etmemek kolay bir tutum değildir.
Neri: Debbie Ford’un “Işığı Arayanların Karanlık Yanı” adlı kitabının bu konuya dair yararlı olabileceğini düşünüyorum.
Kiper: İnsanlar masumiyet diye bir kavramı ne için tanımlamışlardır? Kişiler her zaman ve her durum için masum olabilir mi? Yoksa sadece belirli bir zamanda gerçekleşen belirli bir durum için mi masumiyetten bahsedebiliriz…
Ahmet: Tamer’in rasyonel tanımını önemsiyorum. Yine de ilkel benliğin rasyonel davranıp davranamayacağından emin olamıyorum. Güvenli tanımladığımız alanlarda rasyonel akıl öldürülemeyeceğimizi söylüyor ama yine de öldürülebiliyoruz. Ben masumiyetin durumsal olduğunu düşünüyorum. Çocuk merakla bir canlıya zarar verebilir, ben çocukken bir sineğe ne olacağını merak ettiğim için elektrik vermiştim. Sineğin öldüğünü görünce, üzülmüştüm. Bir daha hiçbir sineğe elektrik vermedim. İlk sineği öldürmemle masumiyetimi mi kaybettim yoksa bir daha sinek öldürmeyerek masumiyetimi mi kazandım? Hem bize göre hem de gözlemcinin algısına göre değiştiği için durumsal olduğunu düşünüyorum.
Tamer: Bir çocuğun başka bir canlıya zarar vermemesi gerektiğini nasıl öğreteceğiz? Bu aslında bizim toplumsal dönüşümüzü de sağlayacak olan soru. Bunu becerebilmek oldukça güç bir iş. Bir başkasına zarar vermeye hakkının olmadığı, yani bir çocuğun neye hakkı olup olmadığını ona içsel olarak öğretmemiz gerekiyor. Bunun için değerleri çocuklara öğretmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu “günah” gibi bir dış faktörle öğrettiğimizde kalıcı olmadığını da biliyoruz.

Uhri: İki meşhur sosyal deney belki bize masumiyetin durumsal mı yoksa eylemsel mi olduğunu anlamamıza yardım eder. 1967 yılında düşünür Philippa Foot tarafından geliştirilip, 1985’te Jarvis Thomson tarafından uyarlanmış düşünce deneyini hatırlayalım.
“Bir tramvay rayının yanında durduğunuzu hayal edin. Uzakta, kontrolden çıkmış bir tramvayın, onun gelişini duymayan beş işçiye doğru hızla geldiğini görüyorsunuz. İşçiler tramvayı görse bile, raydan zamanında ayrılamayacaklar. Felaket belli belirsiz göründükçe, yere bakıyorsunuz ve raylara bağlı bir kaldıraç olduğunu görüyorsunuz.
Eğer kaldıracı çekerseniz, tramvayın beş masum işçinin bulunduğu raylardan ikinci bir ray takımına yönleneceğini fark ediyorsunuz. Ancak, yan taraftaki bu rayın aşağısında, iş arkadaşları kadar habersiz, yalnız bir işçi bulunuyor. O halde kaldıracı kaldırıp, bir insanın ölümüne yol açar fakat beş kişiyi kurtarır mıydınız?”
“Tramvay raylarının üstündeki bir üst geçitte duruyor olduğunuzu hayal edin. Tramvayın, beş habersiz işçiye doğru kontrolden çıkmış şekilde savrulduğunu görebiliyorsunuz, fakat onu yönlendirecek bir kaldıraç bulunmuyor. Ancak, üst geçitte sizin yanınızda duran büyük bir kişi var. Bu cüssenin tramvayı durduracağından kuşkunuz yok. O halde, tramvayı durdurmak ve bu sayede diğer beş kişiyi kurtarmak için bu büyük cüsseli kişiyi raylara itip kurban eder misiniz? (*)

Bu iki düşünce deneyinde de kolu çekmek ve adamı itmek aynı ölçüde masum bir hareket olsa da insanların kolu çekmekteki rahatlığının karşısında kişiyi ittirmemek konusundaki dirençlerine dikkatli bakmamız gerekiyor. Masumiyeti değerlendirirken örneğin bütün dinler ibadetle masumiyet kazanacağımızı salık veriyor. Temelde bizleri “günahkâr” kabul ederler. Yani insanın “eylemle” masumiyetini alabileceği tarafındaki kuvvetli kanımız da buradan besleniyor olabilir. Masumiyetin toplumsal bir yanı olduğunu düşünüyorum, Robinson için Cuma ile karşılaşmadan önceki ada yaşantısı için masumiyetten bahsedebilir miyiz?
Ömer: Ben masumiyetin toplumsal bir kavram olduğunu düşünüyorum. Bir şey yapmakla yapmamak arasında kalan, zamandan, örften, âdetten etkilendiğini ve buna göre değiştiğini düşünüyorum. İnsanın hayatta kendine seçtiği yolun önemli niteliklerinden biridir.
İhsan: İnsanoğlu çift kişiliklidir. Bu kişilikleri insansı ve hayvansı olarak düşünebiliriz. O iki kişilik sürekli çatışır. Aklımız ermeğe başladığı andan itibaren bu çatışma başlar ölene kadar da devam eder. Unutmamız gereken şey hatasız kulun olmadığıdır. Hata insana mahsustur, hatalar masumiyeti ortadan kaldırmaz.
Kiper: Gündelik hayatta, günlük konuşma dilinde masumu iyinin yerine mi kullanıyoruz?
Hasan: Biz şu âna kadar masumiyetin eylemsel boyutunun üstünde durduk. Hâlbuki düşündüğümüz ve eyleme geçmediğimiz çok şey var. Bu fikirlerle, duygularla ilgili masumiyetten bahsedebilir miyiz? İlkel memeli beynimizin olduğunu biliyoruz. Bu beyin devredeyken düşündüklerimiz ve yaptıklarımız için masumiyetten bahsedebilir miyiz? Ben masumiyetin konuya göre değiştiğini düşünüyorum. Yine de arkadaşların söylediği gibi erdemli bir tavır içinde olmak ve bunu sürdürmek kolay iş değil.
Tamer: Çocuğumu, dış faktörlerle yaptığını yaptırmaktan vazgeçiren toplum masum mudur? Toplum hangi saik ile çocuğun davranışını etkilemektedir. Einstein’ı hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Çocuğa herhangi bir bilginin öğretilmesi meselemiz değildir. Meselemiz düşünebilmesi için çocuğun aklının eğitilmesidir Aynı bedende İhsan’ın söylediği çift kişiliğin olduğu ve biyolojik tarafımızın bütün kötülüklerin nedeni olduğuna Emile Durkheim ya da Heidegger üstünden de bakmamız anlamlı olacaktır. Unutmamız gereken şey toplumun devamlılığı çocuklarımızın nasıl şekillendiğinle doğrudan ilgilidir. Bu nedenler ayıp gibi günah gibi çocuklarımızı toplumu istemez hale getirecek yöntemlerin dışında bir yöntem benimsemeliyiz.
Ahmet: Paulo Coelho’nun Şeytan ve Genç Kadın adlı kitabına dikkat çekmemiz gerekiyor. Beklenmedik bir anda köye gelen ve gerçek kimliğini gizleyen bir yabancı, birisini öldürmeleri karşılığında kendilerine yüklü bir miktarda altın vereceğini ve bunun için yedi gün sürelerinin olduğunu söyleyince köylülerin yaşam, ölüm, adalet ve dürüstlükle ilgili düşünceleri sarsılır.
Masumiyet Nedir?
Kiper: Bu önermeye maruz kalan köylüleri masum mu kabul edeceğiz?
Tamer: Toplumsal dönüşüm için sofistlerin düşünebilmeyi öğrenmenin önemine yaptığı atfı unutmayalım. İyi olabilmek için bilgi gereklidir. Bilginin olmadığı yerden iyiden bahsedemeyiz. Yine davranışın tek başına yeterli bir veri olmadığını düşünüyorum. “Çağdaş Erdemler Etiğini” unutmamak gerekir. Davranış dışarıdan bakıldığında ahlaklı olabilir, buna rağmen o davranışı hangi akılla yaptığım da önemlidir.
Hasan: Yani eylem erdemli olsa bile altında bilinç olup olmadığına bakmamız, davranışın motivasyon kaynağını tespit etmemiz gerekiyor.
Kiper: Yani algı yönetimi yapıyor olabiliriz, beklentiyi karşılarız ama iç dünyamızda aynı yerde olmaya biliriz. Kabul görme davranışı içinde de olabiliriz…
Tamer: Tam da bu noktada Kant’ın ödev ahlakına selam verelim.
Neri: Epigenetiği de unutmamız lazım. Temelsiz davranışlarımızın bir kısmının kaynağı da genetik taşımayla geliyor.
Geri bildirim: 051. Oturum: İsyan NEDİR? - Yamuk Duruş