186. Oturum: Vicdan Nedir?

The Awakening Conscience -William Holman Hunt

05.02.2023

Kiper: Bizim “Soyut Kavramlar Oturumlarının” ilk yirmi üçünün notlarının olmadığını ve ve odalarda konuşulan kavramları tekrar konuştuğumuzu biliyorsunuz. Vicdan da yola çıktığımızda ilk uğradığımız duraklardan biri olmuştu. Bugün vicdanı tekrar konuşmak istiyoruz.

(Editör Notu: Ülkemizi derin bir yasa boğan Kahramanmaraş depreminden bir akşam önce rastlantısal olarak konuştuğumuz bu kavramı, yaşadığımız bu elim felaketin ardından tekrar konuşacağız… )

Soru: Vicdan nedir? Sizin için vicdan nedir?

(Konuşma öncesi tartışmalı taraf hatırlatması: Vicdan mümkün müdür? Evrensel vicdan mümkün müdür? Vicdansızlık bir yaşama biçimi midir yoksa bir ata sporu mudur? Vicdanın ne olduğunu biraz da bu tartışmalı soruların etrafında anlamaya çalışacağız. Gündelik hayatta sıklıkla kullandığımız kavramların ne olduğunu konuşurken genelde sonuçları üstünden konuşuyoruz, umarım bu sefer ne olduğuna daha dikkat kesilebiliriz.)

Man Harkens to the Appeal of Conscience – Frederick James Shields

Tunç: Her şeyden önce bu kavram insani bir kavram. Doğduktan sonra bir şekilde kültürümüzle, ahlaki değerlerimizle kısacası çevremizle şekilleniyor. Ben vicdanın doğuştan getirdiğimiz özelliklerden biri olduğunu düşünmüyorum. Kendimizin varoluşu içinde çevremizin de etkileriyle, kendimizi geliştirme sürecimizin içinde ortaya çıktığını düşünüyorum. Bireyin iyi, kötü gibi kavramları anlamlandırırken ahlaki yöneliminin temelinde farklılıklar olabiliyor.  Oluşumu bu şekilde gerçekleşen vicdana insan her zaman başvurmuyor. Olaylar karşısında ortaya çıkıyor. İnsan sürekli vicdanlı bir halde gezmiyor, bir olay bir durum karşısında oluşturduğu bu duyguya ya da tutuma başvuruyor. Bu duygu/ tutum kimi zaman ağır basıyor ve kendi iç benliğimizde muhasebesini yaparak bu tutum içine giriyoruz. İç benliğimizin bizi usumuzun yöneliminden farklı bir yönde davranmaya itmesi halidir. Tüm insanlarda olması gereken iç ses.

Vicdanlı bir insan belirli bir süre sonra vicdansız olabilir mi ya da vicdansız bir insan belirli bir süreden sonra vicdanlı olabilir mi?

Enes: Bu tip kavramlar söz konusu olduğunda konuşmanın ilk turunda genel olarak daha romantik bir tutum takınıyoruz, ben bu sefer biraz daha gerçekçi yaklaşmaktan yanayım. Öncelikle vicdan kavramının kardeş kavramları var. Empati ve paylaşımdan bahsetmeden ya da birlikte anmadan vicdan kavramını konuşabilmek kolay değil. Bizim vicdanı daha iyi anlamamız için kalıp olarak sıklıkla karşımıza çıkan “… yaptım ama vicdanım hiç rahat değil.” daha yakından bakmamız gerekiyor. Benim bu cümleden anladığım kişinin daha çok çıkarına uygun görünen bir tercih yaptığı hatta yapmak istediği bir şeyi yaptığı halde ona engel olan onu rahatsız eden bir şeyin varlığıdır. Bu rahatsızlığın kaynağı ki biz ona vicdan diyoruz aslında başka bir insanın varlığıdır. İnsan diğer canlılardan farklı olarak empati geliştirebilen bir canlı olduğu için bu rahatsızlığı diğerlerinin varlığının üstünden hissediyor.

Dediğim gibi vicdan söz konusu olduğunda sac ayaklarından biri empatiyken diğeri de paylaşım kavramıdır. Belgesellerde sıklıkla gördüğümüz sahne, bir avcının bir avı etkisiz hale getirdiğinde etrafında tehdit olarak gördüğü diğer hayvanları ses vs. korkutarak uzaklaştırır.  Önce avcı karnını doyurur ve sonra avdan geriye kalanları diğer hayvanlar sırasıyla yer. Bu hayvanlarda bir hiyerarşi içinde devam eder. İnsandaysa durum her zaman bu hiyerarşiyi takip etmez. İki insan açken birinde yiyecek varsa iki insan paylaşma yoluna gidebilir. Benim için vicdanın diğer ayağı olan paylaşım da bu davranışla kendini gösterir.

Son olarak realist bir tutum takındıktan sonra sözü bırakacağım. Hayatta her zaman ve her durumda her insan vicdanının sesini dinlemez. Belki de az önceki örnekten yola çıkarsak vicdanımızın sesini dinlemediğimizde karnımız daha çok doyar.

Vicdan ne kadar önemli? İnsan vicdanını ne kadar dinlemeli? Vicdan ve çıkarlarımız çatıştığı anda neler oluyor?

Büşra: Montaigne’nin denemelerinden birinde vicdandan bahsederken birkaç kavrama atıfta bulunduğunu hatırlıyorum. Benim aklımda kalan ve üstünde en çok düşündüğüm “basiret” ve “insanın kendini keşfetmesinin bir yolu” olarak tanımlamasıydı. Bence vicdan; insanın varoluşundan itibaren içine konan bir nüve, bir güçtür. Güç deyince hep aklımıza “güçler ayrılığı” ilkesi geliyor. Yasama, yürütme ve yargının ayrı ayrı çalışabilmesini hatırlıyoruz.  Yasama bizim için içine doğduğumuz toplumun kültür ve değerleri ile kendi değerlerimizle oluşturduğumuz kuralların tamamı gibi geliyor.

Ben Vicdanın insanda yürütme ve yargı gücünü birlikte kullanması olarak düşünüyorum. Kardeş kavramlardan bahsederken genel de vicdan ve merhamet yan yana anılır. Merhamet masum bir duygudur ve tüm insanlar için geçerlidir. Örneğin bir katile de merhamet gösterirsiniz. Bu merhametin nasıl işleyeceği ve ne kadarının gösterileceğinin yürütmesi de yine vicdanen yapılır. Ben vicdanın doğuştan geldiğini sadece zamanla toplumsal değerler, inançlar ve insan aklı ile gelişip değişebileceği gibi törpülenebilir olduğunu da düşünüyorum.  Taraflı bir hâkimin olabileceği gibi taraflı bir vicdana da sahip olabiliriz.

Vicdan Nedir?

Kiper: Ortak bir vicdandan bahsetmek mümkün müdür?

Bengü: Rahat nefes almanın sorumluğu ve garantisidir. Ben de Büşra gibi ruhani bir mahkeme olduğunu düşünüyorum. Karşımıza çıkan durum öncesinde oluşmuş bir vicdanımız var. Sonrasında bir olay gelişiyor. Biz bu olayın ardından bir mahkeme kuruyoruz ya da tekrar muhasebesini yapıyoruz.

Her durumda vicdanlı davranabilir miyiz? Mesela varlığım tehlikeye girerse vicdan sorgusu yapıyor muyum? 

Kültürler arası ortak bir vicdan oluşturulmaya çalışılıyor gibi görünüyor ama insan prensipteki bu tavrı konusunda ne kadar samimi ve sahici emin olamıyorum. Ben samimi görmüyorum.

Eyyüp: Benim için vicdan öncelikli olarak bilgiyle ve akılla ilintili bir kavram. Kelimenin İngilizcede köküne gittiğimizde “bilgi ile” anlamı karşımıza çıkıyor. Kişiye özgü, bilgiyle oluşan kendi kişisel ahlaki noktası olarak tanımlanıyor. Kişinin kendi bilgi ve tecrübeleriyle oluştuğundan herkesin vicdanının parmak izi gibi olduğunu söyleyebiliriz.  

Aklı olmayan birisinde ya da düşünce yeteneği olmayan birsinde vicdan arıyor muyuz? Örneğin çocuk, bir başka çocuğa zarar verdiğinde bu zararın bilincinde değil. Bence vicdanı olmayan insanların beyinlerinde ya da düşünme yollarında bir problem oluyor.

İyiyi ve kötüyü tanımlanmış bir şekilde öğrenmeye başladığımızda, bilgiyi öğrenmeye başladığımızda vicdan, eylemlerimize bir ölçü, bir sınır getiriyor ya da bir kılavuz olmaya başlıyor.  Biz de bu kılavuza göre hareket ediyoruz. Ne zaman vicdanımız rahatsız oluyor? Herhangi bir şeyin yanlış olduğunu bilmemize rağmen bunu yaptıysak ya da doğru olduğunu düşündüğümüz bir şeyi yapmaktan kaçındıysak o zaman vicdanımız sızlıyor. Bazen de herkesin yanlış yaptığımızı söylediği bir şeyi yaparken bu kılavuza uygun davranıyorsak da tüm sözlere rağmen vicdanımız rahat oluyor.

Hayvanlarda vicdanı pek beklemiyoruz. Beynin gelişmişlik seviyeleri görece olarak insana göre daha az olduğundan onlarda vicdanın daha ilkel bir formuna rastlıyoruz. İnsanın fizyolojisinin ve dürtülerinin ötesindeki doğru ve yanlış arayışı nedeniyle vicdan oluşuyor. Felsefe tarihine baktığımız zaman da bilgiyle birlikte kişide parmak izi gibi oluşmuş vicdana rastlıyoruz.

Vicdan tek başına bir değer mi? Bence değerlerin bilginin tecrübenin toplamıyla bir aşure gibi oluşuyor. Bu değer karmasına aykırı hareket edince de beni rahatsız ediyor. Bireyde olan vicdanın topluma da yansıması oluyor.  Toplumun da birey gibi değerleri bilgisi ve tecrübesinden oluşan ortak bir vicdanı mevcut.

Kiper: İçimizdeki çocuğun sesi ile vicdanın sesi aynı ses mi?

Hyperbole of conscience –Elmismo Lucho

Ayda: Bana şöyle geliyor: İnsanın kendi üzerindeki üstün tefekkür ilkesidir. İnsanın kendisini yargıya çıkardığı iç mahkemesidir. Bu mahkemede günahlarımızdan arınmamız bence olanaksızdır. Ayrıca bana öyle geliyor ki vidan doğuştandır. Çok renklidir ve senin sorunun bağlamında çok seslidir. Ölünce de susacağını sanmıyorum, doğduğumuz dünyanın içinde onurlarımızda veya utançlarımızda yaşayacaktır da sonuçları…

O iç mahkememizin bir de seyircileri vardır: Ben, ben… ve benler… Her an değişiriz her an yargılarız bir diğer beni. Zihnin içinde çekilme olarak hissediyorum. Mahkûm olmamak için çabalıyorum. Bu bakımdan örgütsüz örgütlüdür de yok sayamazsınız onu, yok sayarsanız altınıza yaptığınızın hissiyatını yaşayabilirsiniz. Öyleyse bu kez sesi değil kokusu çıkmış olur.

Haşim: Vicdanın sesi güzel bir başlangıç noktası olabilir. Vicdan bakış da olabilirdi. Ses olması, bizimle konuşması, aslında içimizdeki ötekine dair güzel bir başlangıç noktası olabilir. O öteki içimize nasıl yerleşti, nasıl var oldu, nasıl orada kalmaya devam ediyor? Sartre’a baktığımız zaman, utanç için ötekinin bakışının bedenime çarpması olarak tanımlar.  Sartre’dan hareketle belki vicdan da ötekini duymaktır. Dil toplumda ötekilerinin varlığının bir kanıtıdır. Dil aracılığı ile nasıl ötekinden arzulamayı öğreniyorsak yine dil (ses) aracılığı ile ötekinden vicdanı öğreniyoruz ve onu içimize yerleştiriyoruz. Bununla da bir muhakeme yaratıyoruz. Bu muhakemenin sonunda bir suçluluk duygusu oluşabiliyor. Pekiyi, bu suçluluk duygusu kime dair? Kimin karşısında suçluyuz? Vicdanımızın nesnesine de buradan ulaşabiliyoruz. Kültürden kültüre farklılık gösterebiliyor.

Kendimde kendime dair de bir vicdan algım var. Heidegger’ın vicdan çağrısı aklıma geliyor.  Bu çağrıda insanın kendi olmaya ihanet ettiği, ötekiler için kendi olmaktan vazgeçtiği zamanlarda bir vicdan çağrısı duyduğundan bahsediyor. Önceliğin otantiklik olduğunu söylüyor. Nietzsche’de başka bir perspektiften ancak vicdanı susturabildiğimiz zaman kendimiz olabileceğimizi söylüyor. O mahkeme sahnesinde içimizde bir ses var. Bu ses kime ait? İçimizdeki ötekiye dair vicdanı önemli buluyorum. Tabii, vicdanla kimin diliyle konuştuğum da önemli, kendi dilimle mi konuşuyorum yoksa ötekinin ve kendimin tabii olduğu toplumun yasalarının dili ile mi konuşuyorum?

Vicdan – Erkan Nazlı

Kiper: “Ben bugün yaşıyorsam, bir birey olarak hayattaysam, bunun benim vicdanımla alakası yok. İlişki kurduğum diğer herkes vicdanlı olduğu için yaşıyorum.” önermesi hakkında ne düşünürsün?

Hasan: Vicdan bizi insan kılan ve/ya bizim insan kalmamızı sağlayan değerler sistemimizle oluşturduğumuz referans noktalarımızdır. Bu değerler sistemimizle oluşturduğumuz referans noktalarındaki sapmalara göre komut almaya başlıyoruz. İlişki kurduğumuz tüm ötekilerle ve kendi içimizle bu referans sistemindeki bütünlük içinde doğru ve yanlış olarak belirlediğimiz listemize uygun davranışlarla aslında biz oluyoruz veya diğer canlılardan ayrılabiliyoruz çünkü bir erdem yaratmaya çalışıyoruz, insan kendisine böyle bir rol biçiyor.

Vicdan Nedir?

Vicdanın kaynağının neresi olduğu kişiden ya da yaratıcıdan veya vicdanın doğuştan gelip gelmediği tartışmalarının anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Sözlerimin başında tanımladığım bir filtreleme metodu olarak vicdanın varlığını ya da yokluğunu tartışıyorsak da ben vicdanın olduğunu düşünenlerdenim. Kaynağı ve nasıl şekillendiği konusunda her iki görüşün de nüvelerini içinde barındırdığını düşünüyorum. Soruya gelecek olursak şayet yaşam hakkım, ötekilerin elindeyse, benim bir hakkım değilse pek tabii onların vicdanına kaldım, demektir.

Hüseyin: Vicdan, herkeste olduğunu düşündüğüm bir kavram. Duyguları ve aklı içeren, zihinsel bir süreç olarak tanımlanabilecek ortak bir yeti gibi geliyor. İyiyi ve kötüyü ayırt etmemize yarayan bir pusula olarak düşünülebilir. Ben vicdanı bir tarafıyla ahlakla ilişkilendiriyorum. Ahlak nasıl herkeste aynı değilse, güçlüsü zayıfı, güzeli çirkini varsa vicdanın da böyle farklı şekilde tezahür edebileceğini düşünüyorum.  Sizce de vicdan ahlakla ilişkili midir? Nasıl değişim gösteriyor?

Kiper: Vicdan mümkün müdür?

İhsan: Ben vicdanı ateşleyeceğin dolu bir silaha benzetiyorum. Nasıl kullanacağını bilmek gerekir. O silahı ateşleyince ya vicdan azabı çekersin ya da vicdan rahatlığı duyarsın. İçindeki muhakemede bununla ilgili doğru karar vermen gerekir. Her zaman ötekilerle ilgili değildir, kimi zaman o silahı kendine doğrultursun. Vicdan iki ucu keskin bir bıçak gibidir. Vicdan diğer arkadaşlarımın da söylediği gibi kişiye özeldir. Herkesin vicdan hesabı kendinedir.

Kiper: Birey kanuna, nizama uygun davranıyor. Zorda olana elinden geldiği kadar yardım ediyor. Toplumda yaşamanın kurallarına elinden geldiği kadar uyuyor. Buna rağmen birey neden hala vicdana ihtiyaç duyuyor? Neden hala vicdan muhakemesi yapmak zorunda hissediyor?

Uhri: İnsanı doğadan çıkardığımız zaman, bu kavramın doğada bir karşılığı var mı? Hatta doğada karşılığı olmasına gerek var mı? Aslında coğrafyadan coğrafyaya değişen, insanın icat ettiği bir kavramdan bahsediyoruz. Örneğin doğu kültürlerinde insanın içinde bulunan bir unsurken batı kültürlerinde insanın bildiği bir unsur olarak tarif ediliyor. Bilmeye akılla, bulmaya duyguyla ulaşılır.

Man Repels the Appeal of Conscience – Frederick James Shields

Örnek üzerinden konuşursak batı toplumlarında daha çok akılcı bir suç ve ceza kavramlarıyla karşımıza çıkarken doğu toplumlarında daha çok utanma, utanmama şeklinde karşımıza çıkıyor. İnsan kendi varlığını fark ettiği andan itibaren kendi aksiyonlarını da fark ediyor. İnsanın doğa ile alıp-verme kavgası ona birlikte yaşamanın getirdiği kültürel normlarla birtakım kurallar koyma gerekliğini dayatıyor. Nietzsche, insan söz veren bir canlıdır, der. Biz hem birbirimize hem kendimize söz veririz.

Vicdan tüm bu süreçte ortaya çıkardığımız ortak gerçeklik anlayışımızdır. İçimizde vicdanın olduğunu bilmemiz gerekmiyor. İçimizdeki vicdanın insanlar arasında ortak bir gerçekmiş gibi algılanmasına ihtiyaç duyuyoruz. Vicdan da destan gibi Tanrı kavramı gibi subjektif ya da objektif olmayan inter-subjektif olarak kabul ettiğimiz kavramlara benziyor. Yani ortak gerçeklik alanında varlığını sürdüren bir tutum gibi düşünebiliriz.

Hannah Arendt ; Kötülüğün Sıradanlığı” kitabında var olmak için metafizik bir kaynağa ihtiyaç duymayan kötülüğün sıradan niteliğini, ‘normal insanlardan’ oluşan kitlelerin iyiyle kötü arasında bir ayrım yapamamasına ve yargı yoksunluğuna bağlar. (*)

Biz bu kavramını üretmişiz ve sorgulamadan kullanmaya devam ediyoruz. Sıra içini sorgulamaya geldiğinde kavramın için bizim ön kabulle konuştuğumuz gibi dolu bir kavram gibi görünmüyor. Bu kavramdan bahsederken merhameti anmamamız da uygun olmayacaktır. Merhamet sanki vicdan denilen kavramı bütünüyle dışardan sarıp sarmalayan bir kılıf gibi duruyor.  Vicdan, bizim toplum olma yolunda edindiğimiz, insanın insanlaşma sürecinde de insanın kitleler halinde yaşayabilmesine de olanak sağlamış bir illüzyon olabilir.

(*): Nazi Subaylarından ve Holokost’ta bulunan ve İsrail’de yargılanıp idam edilen tek kişi olan Adolf Eichmann, savunmasında şöyle der: “Sorumlu bir lider değildim ve bu nedenle kendimi suçlu hissetmiyorum; Hitler‘e bağlılık yemini ile bağlı olduğum için emirlere uymaktan başka seçeneğim yoktu.”

Erkan: Düşünün çok sevdiğiniz birisi duvar dibinde kurşuna diziliyor. Bir diğer tarafta da aileniz var. Vicdan kim, ne? Vicdan kurşun mu, kurşuna dizen asker mi, duvar mı, siz misiniz? Vicdan benim için kendinde doğup kendinde biten bir nehir gibi, beni affedecek de suçlayacak da başka biri yok.  

Kiper: Vicdanlı olduğumuz için ya da vicdanın ardına sığınarak hiç kötülük yapmıyor muyuz? Vicdan sahibi olanlar birine zarar vermeyi içine sindirmiyor mu? Vicdan hep birini, bir şeyi koruma, kollama, muhafaza etmemize mi yarıyor?

Männliche Porträtstudie (Das böse Gewissen)Franz Stuck

Mesut: Toplumsal vicdan olarak düşünürsek bu soruların cevabı evet gibi duruyor. Yalnız iş bireye gelince pek öyle durmuyor. Oidipus’u nehirden çıkarırken çoban soruyor. Neden, diyor. (Sofokles tarafından yazılmış, Kral Oidipus trajedisine gönderme) Bu hikâyenin tercümesi yüzyıllar boyunca değişiklikler göstermiştir. Çeviri ilk önce anlatıyı merhamet kavramına oturtuyor. Sonraki yıllarda bu tecrübe bu anlatıyı lütuf kavramına oturtuyor. Sonrasında aynı hikâyeyi vicdana oturtuyor.

Bugün de vicdanın kaynağının akıl mı yoksa başka bir şey mi olduğu tartışmaları devam ederken bu eser Latinceden Almancaya çevrilirken “Gewissen” olarak çevriliyor. Bu kelimenin köküne bakınca da “önceden bildiğimiz” “önceden akıl ettiğimiz” olarak düşünebiliriz. Bu da bize lineer bir ilerleyiş olduğunu gösteriyor.

Eğer toplumsal olarak vicdanlı olmak istiyorsak bu nedenle “politik doğruculuk” gibi bir takım yeni kavramlar icat ediyoruz. Bu kavramlarla üç- beş yaşındaki çocukların, Oidipus’u kurtaran çobanın aksine, sularda boğulmasına izin veriyoruz. Toplumsal olarak temiz kalan vicdanlarımızla, bireysel olarak hepimiz o nehrin içinde yanıyoruz. Vicdan bizim gerçek aklımız, gerçek bilgimizdir.

Eyyüp: Bilgi deyince aklımıza sadece kitaptan öğrenilen bilgi geliyor. Ben bilgi derken tek başına bunu kastetmiyorum. Deneyimlerimizden süzdüğümüz, içsel olarak ürettiğimiz, duyduğumuz, maruz kaldığımız her şey de bu bilginin bir parçası. Vicdan bu bilgiden besleniyor. Yalnız aklı, bu bilginin işlenmesinden tamamen çıkarırsak geriye ne olduğu belirsiz, başıboş ve muhtemelen de işlevsiz bir şey kalır.

Mesut: Şöyle söylesek daha doğru olacak gibi görünüyor. Aslında konuştuğumuz bilgi sahipliğinden ziyade, bilgelik hali.

Soru: ABD’de yayınlanan bir televizyon programında; bir Amerikan askeri sanki bir Irak askerinden daha değerli gibi görünüyor. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre insanlar eşittir ancak burada bir sorun olduğu çok açık. Sence algısal mı yoksa vicdani mi bir problem oluşuyor?

Qijikareş: Ben bir vicdani retçiyim. Ben elimden geldiği kadar düz anlatmaya çalışacağım. Aslında kelime kökeni olarak Arapça bir sözcük. Vecd kökünden geliyor. Parmanides’in, düşünmek ve olmak birdir, ibaresinin anlam bulduğu bir kelimedir. Türkçe’de vicdan kelimesi Arapça kökünden farklı olarak sadece vücut – varlık anlamına gelmiyor. Aynı zamanda varlığın ruhaniyete yaklaşmasını da barındırıyor. Türkçe’de genel olarak isim olarak bilinen Şinasi kelimesi de yine Latince kökünden dile giren ve aynı anlamı taşıyan sözcüklerden biridir.

Yolda giderken gördüğünüz herhangi bir insana nasıl oluyor da kurşun sıkmak yerine “merhaba” diyoruz? 

Bu kavramı etik ya da ahlakla ilişkilendirdiğimizde bu iki kavramı daraltıyoruz. Aristoteles’in Ethos, Pathos, Logos Üçlemesine bakalım. Bu üç kavramın anlam dünyamızda aynı yere tekabül ettiği yer de vardır. Vicdan dediğimiz şey, bütün bu kavramların haricinde sizin kendi içinizde -nasıl oluyorsa- karar verdiğiniz bir andır.

Örneğin; bir asker, emir verilip de bir başka askeri öldürdüğünde suçu bir başkasına -emir verene- yüklüyor. Pekiyi, biz ne yapmaya çalışıyoruz? Sana her ne denilirse denilsin, hayatının pahasına olsa, insanlığın bir kötülük halini meşrulaştırma. İşte tam bu nokta, diğerlerinin hükmünün geçersiz olduğu, insani bir dünyaya uyanma halidir. Vicdan insanın, insanlığa hediye ettiği en güçlü kavramlardan biridir.

Vicdan Nedir?

Kiper: Vicdan sana göre insanla birlikte hep varlığını sürdürecek kavramlardan biri mi? (Daha önce içeriğinin değiştiği, dönüştüğü veya eskidiğinde mutabık olduğumuz kavramlardan hareketle)

Ayda: Matrix filmini hatırlayalım. İnsanlar klonlanmıştı. Benim için vicdan doğuştan demiştim. Buradan hareketle bence insan olduğu sürece vicdan hep olur. Yalnız makineleşirse, ben vicdanın çok insani olduğu düşündüğüm için, vicdanın olabileceğini ya da kendini gösterebileceğini düşünmüyorum. Diğer taraftan yapay zekada vicdanın oluşmadığını sadece birkaç nüvesinin görüldüğünü de biliyoruz.

Vicdan Nedir?

Acaba Thomas Moore’un Ütopyası gibi bir dünya olsa vicdan nerede kalır? Vicdan işsiz mi kalır?

Soru: Türk Sinemasında Arzu Film Ekolüne göre insanlar vicdansız olabilirler ama birtakım olayların ardından vicdan sahibi olurlar ve mutlu bir sona kavuşurlar.  Ayda’nın sorusuyla birlikte düşünürsek İnsan temelde vicdandan kurtulmaya mı çalışıyor? Acaba insan kendinin iyi hissetmemesine neden olan vicdanın yükünden kurtulmak için mi iyi olmayanı seçiyor?

Tunç: Ben de doğuştan gelmediğini düşünüyorum ve daha önce söylediğim etmenlerle oluştuğunu düşünüyorum. Biz vicdanı, yeri geldiğinde kullanıyoruz ama faydacı bir tavırla kullanmıyoruz. İkizleri birbirinden ayırarak farklı ortamda büyütelim. İkisi de birbirinden farklı vicdana sahip olacaktır. Varoluşumuzdan itibaren kendi öğrendiklerimizle oluşturduğumuz bir kavram.

Kiper: Vicdan manipülasyona çok mu açık? (Manipülasyon – içeriden ve dışardan birlikte kastediliyor.) Bir de vicdanı neden uykuyla çok eşleyerek kullanıyoruz? Uykuyla kastettiğimiz arka plan da ölüm mü?

The Outcast – Richard Redgrave

Büşra: Toplumda uyku yarı ölüm olarak biliniyor, inanılıyor. Gün içinde yaptıklarımız için bir değerlendirme yaptığımızda bu nedenle uykuyla eşliyor olabilir. Günün hesabını yapıp ertesi güne sıfır bakiyeyle başlamak için diye de düşünebiliriz. İnsanın kendi davranışlarını alıp akıl terazisine koyup geri dönüşleri de alarak bunları tartması bir gerçek. Kaç yaşında olursak olalım bunu yapıyoruz.   

Kiper: Yetişkini, aklı melekeleri yerinde olan on sekiz yaşına girmiş birey olarak tanımlıyoruz. Bu noktadan hareketle ancak o yaşa eriştiğimiz zaman mı vicdanımız sağlıklı olarak çalışıyor? Öncesinde vicdanımız yeterlilik gösteremiyor mu?

Hasan: İnsanın toplum yaşantısında birtakım çizgiler çekmesi gerekiyor. Örneğin seçme hakkı ile ilgili koyduğumuz çizgilerle seçilme hakkı ile ilgili koyduğumuz çizgiler aynı değil. Muhtemelen insanın fizyolojik – hormonal- dalgalanmalarının biraz daha durağanlaştığı dönemi biz yetişkinlik olarak tanımlıyoruz. Yetişkin tanımımızın vicdan mekanizmasının çalışmasıyla ilgili olduğunu düşünmüyorum.

Kiper: Robinson’un Cuma’dan öncesinde ve sonrasında vicdana ihtiyacı var mıydı?

Uhri: İnsanın sıkıntısı vicdanlı olmadığında başlıyor. Gerçek vicdanı yeryüzünde görebileceğiniz, gözlemleyebileceğiniz tek yer Down Sendromlu bireylerin davranışlarıdır. Hiçbir koşulda kötü bir şey öğretemezsiniz, yaptıramazsınız.

Ötekinin başladığı yerde vicdana ihtiyacımız var. Kendi yalnızlığımızla, ölümlülüğümüzle bu dünyaya atılmış, eksik gelen canlılar olarak doğayla bir kavgamız var. Bu kavgada ötekine ihtiyacımız var. O ötekiyle bir arada durabilmek için vicdan denilen kavramı üretmişiz. Eğer yeryüzünde bir ütopya arıyorsak, o ütopya vicdan gibi bir kavrama ihtiyaç duymadığımız bir yerde ancak mümkün olabilir.

Vicdanın akışkan, değişken, dönüşen zamansal bir şey olduğunu unutmayalım. Ne demek istiyorum, bugün uzun süren ameliyatlar hasta soğutularak yapılıyorsa bu işlemi biz zamanında Nazilerin toplama kamplarındaki insanın dayandığı soğuğa dair yaptığı acımasız deneylerden biliyoruz ve uyguluyoruz.

Yine bir başka örnek olarak savaşlarda kullanılan büyük tüfek mermilerinin ince uzun olması ve delip geçmesi önerisini veren bir doktordur. Eğer ölmezse, sesine yardıma gidenleri de avlayabiliriz diyor. Öldürmediği için vicdanlı mı, daha çoğuna zarar verdiği için vicdansız mı?  

Haşim: Sartre, ötekini oluşturamazsın, ötekiyle karşılaşırsın der. Vicdan da bana böyle gibi geliyor. Oluşturduğumuz değil, karşılaştığımız bir şey. Akşam eve gidip vicdan azabı çekeceğim gibi bir durumun hayatımızda olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Yasaların olmadığı ya da işlemediği yerlerde birilerinin vicdanına kalabiliyoruz. Kimsenin vicdanına kalmadan yaşamak, öteki olmadan yaşamak demek bu da pek mümkün görünmüyor.

Vicdan Nedir?

Enes: Vicdan kavramının karanlık tarafına yeteri kadar değinmediğimizi düşünüyorum. 2012 filminin senarist ve yönetmeni Roland Emmerich, kıyamet koparken bir arabanın içinde öpüşen erkek ve kadını işlemiş. Vicdan mastürbasyonu nedir, onu da konuşamadık.

Mesut: Batı vicdanı ışıkta ararken, doğu vicdanı karanlıkta arıyor. Bir de vicdansızlar var. Onları da unutmamak ve üstüne konuşmak gerekir.

Qijikareş: “in principio erat verbum” yani “önce ses vardı”. Burada bahsedilen ses aslında vicdanın sesi. Vicdanın ötekiyle ilişkisini kuruyoruz ama aslında vicdan bireyle alakalı bir kavram tıpkı bir Hititlinin bütün günahlarını yazıp dünyada bırakması gibi kişinin kendisiyle alakalı bir kavram. İnsanın kendisiyle kurduğu bir ilişki olan vicdan, insanı kendi olmaya yöneltir.

Vicdan_02_17

Image 17 of 17

2 thoughts on “186. Oturum: Vicdan Nedir?”

  1. Geri bildirim: 032. Oturum: Özür Dilemek NEDİR? - Yamuk Duruş

  2. Geri bildirim: 059. Oturum: Sadakat NEDİR? - Yamuk Duruş

Yorum bırakın