02.09.2021
Soru: Bu oturumda heyecanı ele alacağız. Heyecan nedir? Sizin için heyecan nedir?
Seda: Heyecan bir duygu bozukluğu olabilir mi?
Hasan: Önümüzdeki ya da karşımızdaki yeni bir işle ilgili coşku olarak tanımlayabiliriz. Geçici bir duygu olduğunu düşünüyorum.
Uhri: Süresinin olup olmadığını bilmiyorum. Kendisinin de ne olduğunu tam biliyorum, birine heyecanını anlat derseniz, muhtemelen anlatamaz. Bir duygu durum olduğunu biliyoruz. Bir farkındalık barındırdığını biliyoruz. Rölantisi yüklenmiş bir arabaya benzetebiliriz. Kendimize dönük bir farkındalık hâli.

Heyecan Nedir?
Ahmet: Duygu çorbası; ağlamak, gülmek, korkmak gibi farklı duyguları aynı anda yaşamak. Heyecanın manifestosu da bu çorbayı püskürtmek gibi düşünülebilir.
Sinan: Bilinmeyen, tanımlanması zor bir duygudur. Düşünce ya da duygularını birbirinden ayıramazsın, ayrı ayrı tartamazsın.
Kiper: Bir belirsizlik sebebiyle karmaşıklık hâli, olabilir mi?
Karma Sanat: Bana göre içimde hissettiğim “kıpırtı”. Oluşunda bir beklenti duygusu da var. Yine oluşunda kendini sakınma da var. Bu sakınma olumsuz görülebilir. Hayatı bir sayı doğrusu gibi düşünürsek sayı doğrusu üstünde normalden farklı ve hızlı ilerlemek gibi düşünebiliriz.
Kiper: Bir çerçeve çizmek istesek nasıl çizeriz? Örneğin katalizör gibi olabilir mi? Katalizörler bildiğiniz üzere kimyasal tepkimeleri hızlandırır ancak tepkime gerçekleşirken ve sonrasında hep aynı kalmaya devam eder. Heyecan katalizör gibi davranan bir duygu mu? Bu nedenle mi başka bir duyguyla birlikte anlatmaya çalışıyoruz?
Hasan: Heyecan; taşıyıcı bir duygu. Çoğunlukla içinde bulunduğumuz duygu durumunun yükselticisi gibi davranıyor. Kimi durumda – baş edemediğimiz durumda – bu yük gibi de gelebiliyor. Sanki akıntının değişen debisi gibi.
Ayda: Heyecanı çok somutlaştıramadık. Somutlaştırmamız gerekiyor mu, ondan da çok emin değilim. Başka bir taraftan mı baksak?
Tunç: Heyecan her ne kadar anlık gibi görünse de bana daha çok bir süreç gibi geliyor. İnsanın alışkın olduğu kimyasının bozulması, titreme, ürperme, tükürük bezlerinin çalışma şeklinin değişimi – çalışmayı bırakarak ağzın kuruması ya da çok çalışması- göz bebeklerinin büyümesi. Bunların hepsinin ve daha fazlasının bedensel göstergelerini yaşıyoruz.
Ahmet: Bence heyecan bedensel tepkidir. Aşk duygusu gibi birden fazla duyguyla birlikte ortaya çıkıyor.
Gâvur Hoca: Heyecan pozitif de negatif de alabildiğimiz duygulardan birisi. Kendimizi kimi zaman iyi kimi zaman kötü hissettiriyor. Örneğin yeni bir insanı tanıma evresindeki belirsizlik kişiyi heyecanlandırıyor.
Uhri: Örnekler üstünden gitsek nasıl olur? Ben herhangi bir şeyi anlatırken zorda kaldığımda, uç noktaya çekerek abartılı bir şekilde anlatırım. Bu abartılı anlatı halinin içinde heyecan da oluyor. Bir başka açıdan mesela rüyalarımızda heyecanlanıyoruz. Her zaman bilincimizin aktif olması gerekmiyor, heyecan duymak için. (bilinçdışı) Bir çocuğu deniz kenarına veya parka götürdüğümüzde gözlemlendiğimiz davranışın içinde heyecan olduğunu biliyoruz. Kimi zaman çocuk ilk defa parkı gördüğü için heyecanlanıyor kimi zaman da yeniden parka gidebildiği için heyecan duruyor. Kimi zaman da kolektif de yaşanabiliyor, örneğin bir futbol müsabakasını izlerken tuttuğumuz takım gol atmak adına pozisyona girdiğinde bütün tribün birlikte heyecanlanıyor. (bilinçdışımızda kolektif olarak açığa çıkıyor)

Ayda: Rüyalarımızda heyecanlanıyoruz, bu heyecan beynimizin temizlik yaptığı zamanda gerçekleşiyor. Carl Gustav Jung’un dediği gibi kolektif olarak da -tıpkı rüyalarımızda olduğu gibi – bilinçdışı olarak heyecanlanıyoruz. Bu kısmına Uhri değindiği için ben başka bir açıdan bu duygu durumuna bakmak istiyorum. Biz heyecanı, sanat eseri üretirken ya da sanat eserini izlerken/dinlerken de yaşıyoruz. Sanatta bir mesaj verirken yine sanatın alıcılarının heyecan duygusunu harekete geçirmeye çalışıyoruz. Heyecan, felsefede “hayrete düşme” olarak karşımıza çıkıyor.
“Hayrete düşmek” hayatta da bizim heyecanlanmamıza neden oluyor. Heyecanlandığımız zaman hissettiklerimiz ya da düşündüklerimiz bizlerde uzun süreli bir süreci ya da reaksiyonu da tetikliyor. Sanatta, siyasette ya da kendi istediği işleri yaparak hayatını icra edenlerin kimilerinde de heyecan duygusu olmazsa olmaz gibi görünüyor.
Heyecan Nedir?
Kiper: Bir konu ya da duruma dair ilgi veya isteğimiz olmazsa yine de heyecan duyar mıyız?
Hasan: İlgi, istek ya da beklentimiz olan konulara dair devam eden süreçlerde karşılaşacağımız sonuçlar için daha fazla heyecanlanıyoruz.
Ahmet: Heyecan kimi zaman tribünde birlikte yaşanan bir orgazm, kimi zaman aşk düştüğümüzde ya da doğaya bakıp hayrete düştüğümüzde örneğin bir gün batımında duyumsadığımız his olarak karşımıza çıkıyor. Kendimizi bir vecde halinde buluyoruz.
Kiper: Heyecanın bilinçdışı bir hâl olduğunu, duygu yoğunluğu olarak orgazmı andırdığına değindik. Doğadan, kişilerden, kişilere karşı duygularımızdan, sanat eseri karşısında hissettiklerimizden kaynaklanabileceğine değindik. Acaba heyecan, bize tatmin duygumuzu hatırlatan bir duygu durumu mu?
Gâvur Hoca: İlgi, istek, arzu gibi kavramlar aslında bizim sandığımızdan çok daha fazla iç içe geçmiş gibi görünüyor. Bugünlerde gündelik hayatta sıklıkla duyduğumuz kavramlardan biri de ‘Heyecanını kaybetmek’. Bunu söyleyerek aslında neyi kast ediyoruz. Yaşadığımız hayattan mutsuz olduğumuzu mu? Merak duygumuzun yeteri kadar uyarılmadığını mı? Orgazm yaşayan herkesin bildiği climax (doruk, zirve) sürecinin hayatımızda bir yer bulamadığını mı?
Kiper: Hayatımızda heyecanı kayıp mı ediyoruz? Yoksa başka bir duyguya mı eviriliyor? Heyecan sürdürülebilir bir duygu değil mi?
Tunç: Gelişmiş olarak sınıflandırdığımız beyin sahibi bir organizma için heyecan bir süreçtir. Yani heyecana biz insan dışında da rastlıyoruz. Çoğunlukla belirsizlik, bilgi eksikliği gibi durumlarda da heyecan hissediyoruz. Nasıl zaman içinde belirsizlik ortadan kayboluyorsa heyecan da zaman içinde azalır ve kaybolur. Heyecana; mutluluk, hüzün ve hayal kırıklığı gibi birçok duygu eşlik ediyor.

Hasan: Tasavvuftaki ayna metaforunu hatırlayalım. Burada hareket noktası, bir şeyin kendini doğrudan ve dolaylı, başka bir deyişle kendiliğiyle bilmesi ile ayna gibi başka bir şey vasıtasıyla bilmesi arasındaki temel farktır. Heyecan bizi tıpkı ayna metaforunda aynanın yaptığı gibi taşıyor ve hissettiğimiz diğer duyguları yükseltiyor.
Meltem: Arapça kökenli bir sözcüktür. Sözcüğün kökeninde öfke ve telaşa kapılma, çırpınma anlamı vardır. Biz kendi dilimizde bu kökten gelen kelimeyi farklı anlamlar için de kullanıyoruz. Ben Heyecanı heyelana kelimesine benzetiyorum. Nasıl ki heyelanda bir dış kuvvetle bir dağ yamacından bir kütle koparak yeni bir form kazanır, biz de heyecanımızla yeni bir form kazanıyoruz.
Tabi burada heyecanın bizden bir şey götürmesi kadar heyelanın ulaştığı son yere yeni bir şey getirmesi olduğunu da unutmamız gerekir. Daha çok içinde bulunmak olarak tanımladığımız bir duygu olup hayatta güdüleyici bir tarafı vardır. Muhammed Bozdağ; “Damarlarımızdaki kana değil, ruhunuzdaki heyecana güvenmelisiniz.” der. Heyecan aşk duygusuna benzer. Bu zirve duyguyu tanıdıkça, kabul ettikçe normalleşiyoruz. Heyecanına yenik düşememenin had bilmenin bir şekli olduğunu düşünüyorum.
Kiper: Ahmet’in yaşadığı ve bizlerle paylaştığı doğa tecrübesini anlatırken kullandığı ses tonu, kelime seçimi, o anki duyduğu heyecanı şu anda bana da geçiyor. Geçmiş heyecanlar, yani yaşanmışlığımızın artması, gelecekte yaşayacağımız potansiyel heyecanı azaltıyor mu?
Ahmet: Sinema bunun için var. Lord of Rings’i ele alalım. O kahramanlık duygusunu bizim günlük hayatta sıklıkla yaşama ihtimaliz yok. Bunun yerine filmi her izlediğimizde yine aynı kahramanlık duygusunu hissediyoruz. Yani o anda bizim gerçekliğimiz olmayan bir duyguyu bir filmle tekrar yaşıyoruz ya da ilk defa deneyimliyoruz. Bu tüm duyguların tekrar yaşanılabilir olduğunun ispatı gibi geliyor.
Uhri: Heyecanlan kim? Ben heyecanlandım. Hatıralar, kimliğimizi, varoluşumuzu oluşturuyor.
Kiper: Hayatımızda heyecan yaşama fırsatlarını es mi geçiyoruz? Çocukken yaşadığımız bir heyecanı, 70 yaşına geldiğimizde aynı şeklide yaşamıyoruz. Zaman içinde hayatımız bir rutin döngüye giriyor bu sebeple de hemen her şey konusunda daha seçici oluyoruz. Bu seçici olma hali bizim elimizden heyecanlanmayı mı çalıyor? Edvard Munch’ın Çığlık tablosunda olduğu gibi hayattan bağırarak uzaklaşıyor gibiyiz. Güneşin batışını görmüyor, doğanın sesini duymuyoruz. Bir de tabi heyecanın katili olan bir şey var mı ona baksak neleri görürüz? Monotonluk mu önyargı mı, dogmalar mı, sıradanlık hissi mi, hayatı anlamaya çalışırken hayatı içine tıkıştırmaya çalıştığımız şablonlar mı, her şeyi ve her durumu normalleşme çabamız mı, aynı işleri düşünmeden yapacak hale bizi getiren sistem mi, sistemin bizi robotlaştırması mı ya da çok fazla heyecan yaşamak mı?
Olgunlaşmak mı heyecanımızı bizden çalıyor yoksa yaş almak mı? Hayal kırıklıklarımız çoğaldıkça mı bizi heyecanlandırması muhtemelen şeylerden uzak duruyoruz veya güçlü bir hafızaya sahip olmak, heyecanın önünde bir engel mi? Ben odada konuşulanlardan anladıklarımı soruya çevirdim, hafızam el verdiğince, sizi sorularla baş başa bırakayım. Belki size sizi bıraksalar daha kolay heyecanlanırsınız.
Hasan: Çocuklar bilsinler ya da bilmesinler gittikleri bir yere hayretle bakarlar. Daha önce yemedikleri bir gıdayı hayretle tüketirler. Sorularının büyük bir çoğunluğuna hayret etmekten veya hayrete düşmekten vazgeçince diyerek cevap bulabilmek mümkün görünüyor.

Ayda: Bütün saydıklarımız mutlaka heyecanı etkiliyordur ama bence budalalık heyecanın en önemi katili. Hani karşımızdakinin ses tonunda yakaladığımız ya da kendi sesimize sinmiş ‘mahsusçuktan’ tavrından bahsediyorum. İşte o tavır heyecanın katilidir.
Kiper: Bu yüzyılda, hayatı kolaylaştırdığını düşündüğümüz her şey heyecanı adeta ortan ikiye yırtıyor. Monotonluktan sıkıldığımızı her fırsatta söylüyoruz ama hayatı kolaylaştıran şeylerin monotonluğuna teslim olmakta bir beis görmüyoruz.
Heyecan Nedir?
Gâvur Hoca: Aslında bir kıvılcım arıyor heyecan, fırsat versek hemen duygularımızı tutuşturacak, ruhumuzu canlandıracak…
(Oturumun bu noktasında heyecanın dışarıdan, bir başkasının davranışıyla da mümkün olduğu ve buna değinmediğimiz konusunda fikri bir tartışma gerçekleşti.)
Kiper: Pekiyi, izlenmek, takip edilmek bizi neden heyecanlandırır? Bütün sosyal medya tam da bu kavramların üstüne kurulu olduğu için soruyorum. “Truman Show” filmini hatırlarsınız. Sosyal medya bilerek bu filmde olmayı seçmek, bunu istemek gibi geliyor. Bunun neden heyecanlandırdığını kendi adıma ben anlayamıyorum ve ironi olarak bunu sosyal medya platformlarından birinde dile getiriyorum.
Gâvur Hoca: Sevilmek, beğenilmek bunlar bize kendimizi iyi hissettiren duygular. Bu duyguların artan nicelikle aynı korelasyonla bize geçeceğine dair bir genellememiz olabilir.
Ahmet: İnsan test ederek ‘görünür olmak’, sosyal medyada üstlendiğimiz personamız. İnsanın kendini genişlettiği belki de sokakta olamadığı kendi olma durumuna en yakın hali. Bunun kabul görme umudu insanı heyecanlandırıyor.
Meltem: Tecrübeye dönüştürülen her heyecan ölmeye mahkûm. Günlük hayatta ailemizin bize güvenerek tek başına süt almaya gönderdiği o ilk yolculuktaki heyecan, yüzlerce defa tekrarlanınca kayboluyor. Heyecanın içinde bir tutam hayat sevinci, bir tutam harlanma var. Bilgili olmak, sakinleşmeyi getiriyor.
Kiper: Bu süt almak için böyle olabilir ama defalarca tekrar ettiğimiz halde bizi heyecanlandıran şeyler olduğunu da biliyoruz. Yeri geldiğinde bir görevi yerine getirir gibi ifa ettiğimiz cinsellik bile bizi heyecanlandırabiliyor. Acaba, tekrarlanan davranıştan ziyade doyuma ulaştığımızda mı heyecan bitiyor?
Ahmet: Heyecanın karanlık bir tarafı da var, bunu unutmamamız gerekiyor. Kimilerini tasavvuf semineri heyecanlanıyor, kimilerini yamaç paraşütü yapınca bu duyguyu deneyimliyor. İçinde bulunduğumuz çağda heyecanın deneyimlenme biçimi bencil ve hatta megaloman bir hale geldi. Yine de sona yaklaşırken heyecanın bağımlılık yarattığını da eklemek isterim.
Ayda: Truman Show’da Truman olmak ister miyim? Hayır, asla istemem. Yalan dolan ve mahsusçuktan davranışı dediğim ne varsa hepsi Truman Show’da vardı. Bunu bilinçli bir şekilde tercih etmeyeceğimi belirtmek için söyledim. İçine düştüğümüz dünya, halihazırda içinde olduğumuz çağın kendisi Truman Show.
Uhri: Yaşamın koşulları bizleri öngörülebilir hale getiriyor. Sunulmuş evcil algılar üstünden yaşamamız bunu iyiden iyiye perçinliyor. Çocukların heyecanı yaban algıdır. Bir şeyler evcil algılarda kalınca normalleşiyor. Yaban algının beslenebileceği ortamları tercih etmek heyecan duyma ihtimaliniz arttırabilir. Karavan kültürü ya da kamp kültürü örnek olabilir. Öngörülür biri olmamak, seçtiğimiz hayatın öngörülebilir olmaması heyecanı arttırıyor.
Geri bildirim: Ortaoyuncular Seçkileri - Yamuk Duruş
Geri bildirim: Oturum #162: Delilik NEDİR? - Yamuk Duruş